HENİOKHİLER
MS 9 yılında, bugünkü Romanya’nın sahil kenti Köstence’ye sürgüne gönderilen ünlü Latin şairi Ovidius; burada yaşadığı dönemde, dostlarına yazdığı manzum mektupları “Karadeniz’den Mektuplar” isimli eserinde toplamıştır.
Bunlardan birinde; MS 14 yılında dostu Albinovanus’a yazdığı bir mektubunda da, Karadeniz’e dökülen ünlü nehirleri sayarken, bunların arasında çok bilinen Phasis nehrinin yanı sıra, yine Kolkha ülkesinde olduğu bilinen Penius nehrinide sayar. Ayrıca, yine aynı mektubunda daha önceki antik yazarlarında bahsettiği Doğu Karadenizli Heniokhia korsanlarından söz eder. Ovidius’a göre; Heniokhia korsan gemileri, gemicilere büyük zararlar vermektedirler ve Doğu Karadenizli korsanlar yalnız kendi bölgelerini değil, Batı Karadeniz’i de tehdit etmektedirler [ richmond, J. (1995); Dürüşken.Ç (1999)] Ovidius’Un mektubundaki bu küçük ayrıntı, o sıralar, tüm Karadeniz’de dehşet saçan heniokhilerin, geniş bir coğrafyada etkin olduklarını ve aynı zamanda denizaşırı korsanlık yapabilecek düzeyde, köklü bir deniz kültürüne sahip olduklarını göstermektedirler. [ bu ayrıntı, aynı zamanda Heniokhi kabilesinin kökeni ile ilgili yorumlar açısından da önem taşımaktadır. Zira, yerli isimleri fonetik açıdan olabildiğince en yakın Yunanca sözcüklere yakıştırarak kaydeden antik Yunan yazarları, bu kabilenin (özgün şeklini bilmediğimiz) ismini de “Heniokhi” oşlarak yazmışlardır ve Heniokhi sözcüğü de eski Yunanca “Arabacılar” anlamına gelmektedir. Bu isimden yola çıkan bazı araştırmacılar, yerli isimler üzerinde Yunan merkezli mitolojik ve etimolojik yorumlar yapma alışkanlıkları olan antik Yunan yazarlarının hatalarını, aynı şekilde devam ettirmişlerdir. Oysa, Heniokhi ismi altında ifade edilen denizci Kolkha kabilelerinin, tarihsel yerleşim alanları, kuzeyde de, güneyde de, sarp kayalıklardan oluşan dar sahil şeritleridir ve o çağlarda söz konusu sahillerde, değil “atlı araba”, tek başına “at” kullanımı dahi mümkün değildir. Tarihsel yorumlar yaparken, ilgili çağların coğrafya ve tabiat koşullarının gözardı edilmesi, bu tür yorum hatalarını kaçınılmaz kılmaktadır.].
Romalı tarihçi C.Tacitus’un kayıtlarında da, Heniokhi kabilesinin bu dönemde bölgedeki belirgin üstünlüğü farkedilmektedir. Tacitus, eserinde, MS 20’li yıllara doğru meyana gelen gelişmeleri anlatırken, bu bölgede sadece “Heniokhia”, sonraki yıllarda da bağımsızlıklarını sürdürecek olan güneyli Heniokhilerin krallığıdır. Bugünkü Of ile Batum arasındaki sahil şeridinde egemen olan denizci Heniokhilerin bu küçük ülkesi, Kolkha Krallığı’nın bağımsızlığını kaybetmesinden sonra da, bölgede küçük bir krallık olarak varlığını devam ettirmiştir.
Pomponius Mela tarafından MS 44 yılına doğru yayınlanan “De Chorographia” isimli eserde, sırasıyla; Trapezus’un batısında Buzeri ve Bekhiri kabileleri, daha doğuda, Phasis nehrinin denize döküldüğü yerde de, Phrixos’un [Yunan mitolojisinde Phrixos, Athamas’ın oğlu olarak geçer ve altın postlu birkoçun üzerinde uçarak Kolkha ülkesine gittiğine inanılır.] tapınağının ve altın Postun saklandığı ormanların bulunduğu Kolkhilerin ülkesinin olduğu belirtilir. Mela’ya göre, bölgede Trapezus dışında diğer Yunan koloni kentleri; Miletliler tarafından Phasis nehri ğzında kurulmuş olan ve nehir ile aynı adı taşıyan bir kale kent; onun kuzeyinde Yunan tüccarları tarafından kurulan Kynus; ve daha kuzeyde de Dioskuria olarak sıralanır [Koshelenko, G.A. ve Kuznetsov, V.D. (1996); Braund, D (1994)].
NERON DÖNEMİ (SF.55-56)
MS 54 yılında Roma imparatoru olan Neron’un saltanatının ilk yıllarını aktaran C.Tacitus da, Trapezus’dan, stratejik açıdan önemli bir kent olarak söz ederken daha doğudaki etnik ve siyasi gelişmelere değinmez. İmparator Neron, saltanaının sonraki yıllarında merkezi yönetimi sertleştirerek, yerel yönetimlere ve bölgesel krallıklara karşı büyük bir baskı politikasını uygulamaya koymuştur.
Neron’un hküm sürdüğü bu yıllara mal edilen, Hristiyan mitolojisine ait ilginç bir öyküde ,her ne kadar bilimsel açıdan bir değeri olmasada, içerdiği ilginç bir ayrıntıyla,kayda değer nir nitelik taşımaktadır.
Asırlar sonra Dorotheus tarafından aktarılan bu rivayette, on ikiş havariden biri olan Matthias’ın Doğu Karadenizde faaliyet gösterdiği, Hyssus [Bugünkü Araklı limanı] limanında , Phasis’de ve bu bölgenin iç kısımlarında, oralarda yaşayan vahşi barbarlara vaaz verdiği ve onları dine davet ettiği anlatılmaktadır. Aynı rivayete göre havari Matthias yine bu bölgede, Sebastopolis [Bugünkü Sohumi kenti] kentinde ölmüş ve burda bir güneş tapınağının yakınlarına gömülmüştür. [Jacquier, E. (1911)].
Bu, Ön Asya’da hemen her bölgeye mahsus birer örneği olan sayısız havari öykülerinden biridir. Havarilerin bölge bölge gezdikleri bilinse de, daha o yıllarda bu bölgeye ulaşabilmiş olmaları pek mümkün görünmemektedir. Yine bu öykünün ilginç yanı, Doğu Karadeniz’den “Aethiopia” adıyla bahsedilmiş olmasıdır. Bu durum, “Kolkhida” adıyla bilinen Doğu Karadeniz sahillerinin, asırlar boyunca bir çok antik yazar tarafından Afrika’daki Aethiopia [Bugünkü Etyopya] ülkesi ile karşılaştırılmasının en geç örneklerinden biridir. Hiç bir coğrafi ya da etnik bağlantıya dayanmayan Aiet’in ismiyle özdeşleştirilmesiyle ve Aethiopia ismiyle Aiet ismi arasında benzerlik kurulmasıyla açıklanabilmektedir.
MS 64 yılında Roma imparatoru Neron, Karadeniz Polemonia Krallığına son verir ve bu krallığa bağlı özerk kent statüsünde olan Trapezus kentini doğrudan Roma’ya bağlama kararı alır. Aynı yıllarda, uzun süreden beri büyük çalkantılara sahne olan imparatorluk, Ortadoğu’da büyük bir Yahudi ayaklanmasıyla sarsılmaktadır.
MS 68 yılı civarında, Yahudi kralı Agrippa II, tarihçi Josephus tarafından aktarılan bir söylevinde, Roma İmparatorluğu’nun o günkü siyasi ve etnik sorunlarından bahsetmektedir. Agrippa II, sıraladığı sorunlu bölgeler ve etniğk gruplar listesinde, Doğu Karadeniz’den Kolkhi ve Heniokhi adlarını da sayarak imparatorluk genelindeki büyük huzursuzluğu vurgulamaktadır. [Thackeray, H.S.J (1927)] Tam bir kaos ortamı tablosu çizen bu tespitler doğrudur, zira imparatorluğun dört bir tarafında isyanlar ve karışıklıklar artmaktadır.
ANİKETUS AYAKLANMASI (Sf.57-58)
MS 69 yılının sonlarına doğru Doğu Karadeniz’De Roma egemenliğine karşı şıkan, aniketus isimli yerli bir denizci, bir ayaklanma başlatır ve yerli halkın da desteğini alarak, Yunan kolonisinin yaşadığı Trapezus kentine saldırır. Tarihçi Tacitus’a göre, Aniketus’ daha önceden Polemonia Krallığının donanma komutanlığını yapmış olan ve bölgede Roma egeömenliğine karşı çıkan etkili bir şahsiyettir. Aniketus’Un önderlik ettiği isyancılar, Trapezus’u ele geçirerek yağmalarlar ve limandaki donanmanın büyük kısmını yakarlar. İmparator Vespasianus, ayaklanmanın derhal basırılmasını emreder ve bölgeye bir ordu ile deniz filosu gönderiri. Roma ordusunun müdahalesi üzerine isyancılar “kamarae” adı verilen küçük tekneleriyle Trapezusdan çekilirler. Tacitus’a göre isyancı yerlilerin kullandığı bu çift pruvalı tekneler, her iki yöne haraeket edebilecek şekilde ve metal bağlantı elemanları kullanılmadan, tamamen ahşaptan yapılmıştı. Fırtına ve büyük dalgalara karşı üst kısımları tamamen kapanabiliyor be böylece dalgalar arasında yuvarlansalar bile batmıyorloardı. Ancak bu tür küçük teknelerle Roma donanmasına karşı koyamıyacaklarını bilen isyancılar kısa sürede dağılırlar. Aniketus ve yandaşları Kohibus [muhtemelen ismi hatalı yazılan bu nehir, yaygın görüşe göre bugünkü Khobi nehridir. Müller, K. (1855)] nehri ağzında sıkıştırılırlar ve burada yşayan Sedokhezi kabilesine sığınırlar. Sedokhezi kabilesinin şefi, önce Romalılara Aniketus’u teslim etmiyeceğini bildirir, ancak daha sonra direnemeyeceğini anlayarak kendisini yandaşları ile birlikte Romalılara teslim eder. [Church, A.J. ve Brodribb,, W.J. (1942)].
Aniketus’un başlattığı isyanın bölge halkından destek bulmuş olması, onun yerli kökenli bir ayaklanma lideri olduğuna dair güçlü bir işarettir. Bunun ötesinde, onun sığınmak için seçtiği yer de, tarihsel açıdan oldukça ilginçtir. Zira, Aniketus’un sığındığı Khobi dersi civarı, bir süre sonra kendilerini antik Kolkha Krallığı’Nın mirasçıları olarak ilan edecek olan, [Frendo, J.D. (1975)] Lazi isimli yeni bir derebeyliğin de ilk kez ortaya çıktığı bölge olacaktır. Bu gelişmelerden kısa bir süre sonra, aynı bölge ile ilgili gözlemlerini aktaran Plninius, burada, daha sonra yeni Kolkha Krallığı’nın da nüvesini oluşturacak olan Lazi derebeyliğinin ortaya çıkışına tanıklık edecektir.
PLİNİUS’UN NOTLARI (Sf.59-61)
MS 77 tarihinde Plinius tarafından yayınlanan [Dennis,J. (1995)] Naturalis Historia isimli eser, çok net olmamakla birlikte, Doğu Karadeniz sahillerinin o yıllardaki durumu ile ilgili önemli bazı verileri içerir. Plinius, özetle ve sadeleştirilmiş şekliyle, bölgeye ilişkin şu bilgilerei verir;
Trapezus yakınındaki dağların ardında [Bugünkü Harşit nehri havzası] Armenokhalib kabilesi [Armenokhalib (rmen-o-Khalib) terimi; Doğu Anadolu’nun yerli halkı olan ve Urartu uygarlığının varisi olarak kabul edilen Paleokafkas kökenli Khai (Khaldi/Khalib) kavminin, bu dönemde henüz Hind-Avrupa kökenli Ermeni kültürü içinde tam olarak erimediğini göstermektedir. Bu kaynaşma süreci asırlar sonra, Ermeni kilisesi çatısı altında tamamlanacak, öylece yerli Khai kültürü, tüm Kafkasik dil ve folklor özellikleri ile birlikte Ermeni kültürünün önemli bir bileşeni olacaktır. Hatta, yüzyıllar sonra Ermeniler, bu eski kavmin adını “Haik” biçimiyle sahiplenecekler ve bu şekilde adı; bölgede çok köklü bir geçmişe sahip olduklarının bir kanıtı olarak kullanacaklardır.], daha ötede ise Armeni topraklarıyer alır. Sahil tarafında ise, Trapezus’dan itibaren, nehri ağzında aynı ismi taşıyan kaleye [Bugünkü Gonio kasabası civarı] kadar bölgede Sanni ve Heniokhi kabileleri egemendir.[ Trabzon ile Batum arasındaki bu bölgede egemen olan bu iki kabileden , (sonraki çağlarda “Tzani” adıyla kaydedilecek olan” dağlı Sanniler, iç kesimlerde yaşamakta, denizci Heniokhiler’in toprakları ise, daha ötedeki Phasis nehrine doğru, dar sahil şeridi boyunca uzanmaktaydı)] .Absarro civarındaki dağların ardında ise İberia’ya bağlı topraklar [Eski Taokhi bölgesi; bugünkü Ardahan, Artvin ve Ahiska arasında kalan bölge] yer alır. Sahilde Heniokhilerin ötesinde sırasıyla Ampreuti ve Lazi kabileleri yerleşiktir. Yine aynı bölgede, Akamsi, İsis, Nogrus ve Bathys isimli akarsular, Kolkhalı kabileler [Bu ifade ile, ülkeye isimlerini veren asıl Kolkhi kabilesi ya da eski hükümran hanedanı temsil eden topluluklar kastediliyor olmalıdır]. Matium kenti, Herakles nehri ve Karadeniz’in en meşhur akarsuyu olan Phasis bulunmaktadır [Strabon’un hatasınıaynı şekilde tekrarlayan Plinius’da, Phasis’in kaynakları ile Bathys nehrinin kaynaklarını birbirine karıştırmış ve yanlış olarak, bu nehrin, kaynağını Moskhi topraklarından aldığını yazmıştır.]Bu nehrin üzerinde 120 tane köprü mevcuttur ve yaklaşık 40 mil kadar içeriye doğru gemilerin seyrine elverişlidir. Ufak tekneler ise, daha iç kısımlara kadar ilerleyebilirler. Eskiden bu nehir boyunca çok sayıda yerleşim birimi bulunmaktaydı. Bunlarn içinde en önemlileri; Tyndarida, Kirka, Kynus ve nehrin ağzında er alan Phasis kentleri idi. Ama içlerinde en meşhur olanı, denizden 15mil içeride, karşılıklı iki ayrı nehrin Phasis üzerinde, sadece Surium isimli bir kent bulunur ve ismini nehrin geniş bir kolundan almaktadır. Daha kuzeydeki diğer önemli akarsular da, Kharien ve Suani bölgesinden çıkan Khobus nehirleridir. Buralarda da iç kesimlerde Saltia ve Sanni isimli kabieler yaşar. Sahilden kuzeye doğru ise, Rhoan, Eğriti bölgesi, Apsil kabilesi, Sebastopolis kalesi, Saniga kabilesi, Kygnus kenti, Penius nehri ile aynı ismi taşıyan Penius kenti, daha sonra da farklı isimler kullanan Heniokhi kabileleri sıralanır. Anthemus nehri üzerindeki Kolkha kenti Dioskuria ise şu anda terk edilmiş durumdadır. [Metin için, Rackham, H. (1942), isimler için, Mayhoff, K. (1905)]
Konumlandırıldığı bölgenin yerel topoğrafik terminolojisi de dikkate aldığında, burada, ilk kez bir yazılı kaynakta yer alan “Lazi” teriminin, önceleri bir yer adı olduğu, daha sonra toplum ismi haline dönüştüğü anlaşılmaktadır: Zira, Doğu Karadeniz’İn dış etkilerden uzak yüksek kesimlerinde, günümüze kadar ulaşan bazı yer isimlerinde “La, Le” gibi ön eklere rastlanmaktadır ve büyük ihtimalle bu, yerli Güneybatı Kafkas dil ailesine özgü bir yapı gibi görünmektedir. [ Lazi, adının ilk ortaya çıktığı Phasis nehrinin kuzeyinde, özellikle “Laşketi, Latali, Lenojedi, Lentekti, Leçkhumi” gibi bir çok yer adı günümüze kadar ulaşmıştır.] “Lazi” terimininde aynı formda bir yer adı olarak ortaya çıkmış olması, oldukça güçlü bir ihtimaldir.
Plinius’un kayıtlarına da belirgin şekilde yansıyan, Kolkha kabilelerinin kuzeyden güneye yoğun hareketlilikleri, aslında Sarmat kabilelerinin istilası sonucu, oturdukları sahilleri terk eden yerli halkın güneye doğru gerçekleştirdikleri tarihi bir ricatı işaret etmektedir. Bu süreçte, bölgede meydana gelen toplumsal değişiklikler ve değişen yerel güç dengeleri, kısa bir sonra burada tekrar kurulacak olan yeni Kolha Krallığı’nın diğer adıyla Lazi krallığının oluşumunda belirleyici etkenler olacaktır. Lazi derbeyliğinin önderliğinde kurulacak olan bu yeni Kolkha krallığı, ülkede yüzyıllar boyunca hüküm sürecek olan yeni bir hanedanın egemenliğini de beraberinde getirecektir.
LAZİ KRALLIĞININ KURULUŞU (Sf.62-63)
Doğu Karadeniz’de yerel güç dengelerinin, savaşlar ve göç hareketleriyle tamamen değişmesi, yeni bazı derebeyliklerin ve prensliklerin ortaya çıkmasına da zemin hazırlamıştır. Nüfusları ve etkinlikleri açısından ağırlıklı olmamalarına rağmen, güneye sarkan Sarmat kökenli yeni bazı unsurlarda, muhtemelen bu yeni oluşumlara farklı oranlarda katılmışlardır. Bu süreçte ortaya çıkan, birbirinden bağımsız irili ufaklı derebeylikler içinde, özellikle Romalılarla iyi geçinenler, imparatorluğun desteğini arkalarına alarak güçlenmeye başlamıştır ve diğer kabileleri de egemenlikleri altında birleştirmeye girişerek, zamanla küçük krallıklar haline dönüşmüşlerdir.
Her biri Roma İmparatorluğu’nun doğal müttefiki olan bu küçük yerel krallıklardan birisi, bugünkü Trabzon ile Batum kentleri arasındaki sahil şeridine egemen olan Heniokhi krallığıdır. Romalıların eski düşmanları olan Heniokhiler, sahilin ardındaki dağlık kesimde yaşayan ve daha önceki çağlarda “makron” adıyla kaydedilen makheloni kabilesini de egemenlikleri altına alarak bölgede Romalıların en önemli müttefiklerinden biri olmuşlardır. Cassius Dio’nun kayıtlarına göre MS 114 yılında, Heniokhi- Makheloni kralı Ankhialus, Stala civarında kamp kuran Roma imparatoru Trajan’ı ziyaret etmiş ve kendisinden çeşitli armağanlar almıştır. [Cary, E. (1925)]
Daha ötede, Phasis nehrinin kuzeyinde etkin olan Lazi derebeyliğide, benzer şekilde Roma imapratorluğunu desteğini arkasına alarak, Kolkhanın merkezi bölgelerinde egemenlik alanını genişletmeye başlamış ve bir üsre sonra yeni Kolkha krallığı olarak ortaya çıkacak olan oluşumun temelleri de bu dönemde atılmıştır. Sonraki çağlarda yaşamış oloan Bizanslı Suidas, kayıtlarında, MS 117 yılında Roma imparatoru olan Hadrianus’un, Dometianus isimli birini;”Lazilerin ve Kolkhaların kralı” olarak tayin ettiğine dair bilgi aktarmaktadır. [Müller, K (1855)]. Herhangi bir tanıklığa dayanmasa da, bu aktarma bilgi; Lazi derebeyliğinin nderliğinde birleşmekte olan Kolkha kabilelerinin, yeni bir krallığın kurulması sürecinde, o ıralar en kudretli dönemini yaşayan “dostve müttefik” Roma İmparatorluğu’nun hegemonyası altında olduklarını göstermektedir.
ARRİANUS’UN RAPORU (Sf.64-66)
Roma İmparatorluğu’Nun Kapadokya valisi olan Arrianus MS 130’lu yılların başında gerçekleştirdiği Karadeniz seyehati ile ilgili olarak, İmparator Hadrianus’a hitaben bir rapor yazmıştır. Bu rapor, Trapezus’dan itibaren tüm Doğu Karadeniz sahillerinin durumu ile ilgili ayrıntılı bilgiler içermektedir.
Raporunda, özellikle Trapezus kenti ile ilgili gözlemlerini ve çalışmalarını aktaran Arrianus’Un buradaki bir tapınağın yazıtı ile ilgili yorumu oldukça ilgi çekicidir. Arrianus, yerli yazıcılar tarafından yazılmış olduğu için, bu yazıttaki Yunanca yazıları hatalarla dolu olduğunu açıklar ve imparatora, bu yazıları tekrar doğru bir şekilde yazdıracağını bildirir [Eğer bir gün, Doğu Karadeniz yerlileri tarafından “hatalı” şekilde yazılmış olan bu Yunanca yazıtın kalıntıları ortaya çıkarsa, bölgenin o yıllardaki kültürel dokusu ile ilgili bazı verilere ulaşılabileceği şüphesizdir.]Arrianus, raporunun sonraki bölümlerinde de Trapezus’dan itibaren sahil boyunca, doğuya doğru gerçekeştirdiği bir deniz yolculuğunun notlarını aktarır.
Buna göre, Trapezus’dan ayrıldıktan sonra, önce Hysus limanına uğrarlar [Bugünkü Araklı civarı], oradam sonra da Ophis deresine ulaşılır. Arrianus’A göre, bu dere Kolkha bölgesi ile Thiannika [Farklı kaynaklarda, Tzanika ya da Sannika olarak da geçer] arasındaki sınırı oluşturmaktadır.
Bugünkü Of civarında olan bu sınır gerçekte, Roma İmparatorluğunun o yıllardaki doğu sınırıdır. Sınırın ötesinde, doğrudan Roma hakimiyeti dışında olan tüm toplulukların “Kolkha” kimliği altında tanımlanması önemli bir ayrıntıdır. Sınırın beri tarafındaki yerlileri, onlardan ayırt etmek içinde, aslında sahilden içeride, yüksek kesimlerde yaşamakta olan Sanni kabilesinin adı, bölge ismi olarak kullanılmaktadır ve raporda bu bölgenin adı da muhtemelen hatalı olarak, Tzanika ya da Sannika yerine “Thiannika” olarak yazılmıştır. Snırın öte tarafında Pfhasis nehrine kadar olan akarsular, Psykro, Kalo [İyidere], Rizi [Bugünkü Rize], Askuro [Aynı eresin anonymous kopyasında Askurna olarak geçer], Adeino [Aynı eserin anonymous kopyasında Adina olarak geçer], Zagatis [ Farlı kopyalarda Zaggalis, Zagalo ya da Zagalis olarak geçer], Athena, Prytanis [Bugünkü Furtuna deresi], Arkhabi, Apsaros, Bathe, İsi ve Mogro olarak sıralanırlar. Phasis’in kuzeyindeki akarsular ise, eski adı Dioskuria olan, Sebastopolis kentine kadar, Karien, Khobo [Bugünkü Khobi nehri], Sigamo, Tarsura, Hippos ve Astelephos olarak sıralanırlar.
Bir sonraki bölümde de, Trapezus ile Dioskuria arasındaki bu bölgede yaşayan toplumlardan bahsedilir. Buna göre, Trapezus kentinin de dahil olduğu ve doğrudan Roma’ya bağlı olan Sannika bölgesinde Sanni kabilesi yaşamaktadır. Sınırın hemen öte tarafında ise kralo Ankhialus yönetimindeki, Heniokhi ve Makhelon kabilelerini kapsayan küçük bir yerli krallık bulunur. Bugünkü Of ile Batum arasındaki sahil şeridinde yerleşik olan ve Heniokhi olarak isimlendirilen bu toplum muhtemelen küçük yerli denizci kabilelerden oluşmaktadır. Kralları olan Ankhialus’Un sarayı bugünkü Ardeşen yakınlarında, Furtuna Deresi ağzında bulunmaktadır. Heniokhilerin, aynı sahiin yüksek kesimlerinde yaşayan ve farklı kaynaklarda Makron olarak da adlandırılan, dağlı Makhelon kabilesi de egemenlik alanına almış olduları anlaşılmaktadır.
Onların doğusunda da, bugünkü Adzara ve Guria bölgelerinin iç kesimleinde, İberia krallığına bağlı olan Zydrit kabilesi yer alır [Bu bilgi , Kolkha bölgesindeki otorite boşuğundan yararlanan, doğudaki İberia krallığının ölgeye yönelik ilk yayılma girişimini yansıtmaktadır]. Bu bölgenin kuzeyinde ise, sırasıyla Malassas liderliğindeki Lazi krallığı; İulianos liderliğindei Apsila; Resmagas liderliğindeki Abaski ve Spadagas liderliğindeki Saniga krallıkları [Tüm bu yerel hanedanlardan, Arrianus’un kayıtlarında birer kral olarak bahsedilsede, gerçekte, her biri, birleşik Kolkha krallığının ardından ortaya çıkan yerel derebeyliklerin uzantılarıdır ve içlerinde en güçlüleri olan Heniokhiler ve Lazlar da dahil olmak üzere, henüz hiç birisi diğer kabilelerin tamamına üstünlük kuramamıştır]. Yer almaktadır[Müller, K. (1855)].
PTOLEMEUS’UN NOTLARI (Sf.68-70)
Aynı dönemde Doğu Karadeniz’le ilgili bilgiler veren bir başka kaynak da, günümüze ulaşabilen kopyaların aslına uygunluğu ve güvenilirliliği oldukça şüpheli olan, Ptolemeus’un “Geographica” isimli eseridir.
MS 138 yılında, Antoninus Pius Roma imparatoru olduğu sırada, mısır’ın İskenderiye kentinde matematik ve astronomi çalışmaları yürütmekte olan Ptolemeus bu imparatorun saltanatı döneminde, modern anlamda bilinen en eski coğrafya atlasını yayınlamıştır. Ptolemeus; başta çağdaşı Marinus olmak üzere, diğer eski coğrafyacıların eserlerinden de yararlanarak hazırladığı bu atlasta, kendi geliştirdiği koordinat sistemini kullanmış ve yaşadığı dönemin dünyasına ait tüm coğrafi bilgilerin ayrıntılı bir dökümünü yapmıştır. İlk yayın tarihi belirsiz olmakla birlikte, yaygın bir varsayımla; en geç MS 150 yılına doğru yayınlanmış olabileceği düşünülmektedir. [Grumbles, G.(1995)]
Ptolemeus, antik çağlardan beri batılı kaynaklarda Kolkhis olarak isimlendirilen Doğu Karadeniz sahillerini üç ayrı bölüm olarak ele alır. Kerasus ve Trapezus kentlerini de içine alarak Phasis nehrinin güneyine kadar uzanan batı kesimi doğrudan Roma imparatorluğu sınırlarına dahildir ve idari yapılanmada “Karadeniz Kapadkyası” adı altında, Kapadokya eyaletine bağlı bir alt bölge olarak yönetilmektedir. Bu bölgenin kıyı kesimindeki yerleşim birimleri batıdan doğuya doğru şöyle sıralanır; İskhoolis; Kerasus; Pharnakia; Hyssi limanı;[Muhtemelen bir hata sonucu Trabzon’un batısında gösterilen bu limanın aslında daha doğuda bugünkü Aralı civarında kurulu olduğu bilinmektedir. Mısırlı coğrafyacı’nın bu tür bazı hataları, onun bölgeye ilişkin bilgilerinin oldukça sağlıksız olduğunu göstermektedir.]; Trapezus, Kissius; Pitiusa [Pitiusa, bugünkü Of kasabasının bilinen en eski ismidir. Latince kaynaklarda bu şekilde kaydedilen isim, sonraki Bizans kaynaklarında, sırasıyla; Opius, Ophius ve Ophis şekillerine dönüşecektir. Hatta, Ptolemeus’un haritasında, “Pitiusa” olarak gösterilen bu isim, 19.yüzyılda eseri yeniden yayınlayan C.Müller tarafından da , “Ophius” olark düzeltilmiştir (!)]; Rhizus limanı; Athena burnu; Khordyle; Arkahabis nehrinin ağzında Morthula; Ksyline nehrinin ağzında Kissa; Apsorrus nehrinin ağzında Apsorrus ve Sebastopolis. Bu bölgenin, bugünkü Zigana dağlarının kuzey yamaçlarını oluşturan iç kesimlerinde ise; Aza, Kokalia; Asiba; Mardra ve Kamuresarbum, belli başı yerleşimler olarak sıralanır.
Ptolemeus’a göre; Kolkhis’in, Roma impratorluğu dışında kalan merkezi kesimi ise sahilde Phasis nehrinin güneyinden, kuzeydeki Koraksi nehrine kadar uzanmakta ve bu kıyı şeridinin tamamı Lazi kabilesinin kontrolü altına girmiş bulunmaktadır. Onların hemen bitişiğinde iç kesimde ise Manrali kabilesi yerleşiktir ve yaşadıkları bölge Ekritika olarak adlandırılır. Lazilerin egemen olduğu sahil şeridinde yer alan yerleşim birimleri, güneyden kuzeye sırasıyla, Phasis kenti; Khariustus nehri ağzındaki Aia kenti; Sigane; Kyane nehri ağzındaki Neapolis ve Hippus nehri ağzındaki Dioskuria’dır.
Kolkhis’in iç kısımlarındaki belli başlı yerleşim birimleri de; Mekhles, Sarake, Madia, Surium ve Zadris olarak sıralanır. [Stevenson,E.L. (1932)].
Ptolemeus, kitabında Kolkhis ile ilgili bilgileri aktardığı 9.bölümün ardından, bir sonraki 10.bölümde; Kolkhis kültürünün daha doğudaki arkaik uzantılarını ihtiva eden ve o sıralar Roma himayesindeki diğer bir krallık olan İberia ülkesinden de kısaca bahseder. Asırlar sonra Gürcü” adıyla tarh sahnesine çıkarak, tüm Güney Kafkasya’yı egemenliği altına alacak olan Kartveli kabilesinin de çıkış yeri olan İberia topraklarında, Ptolemeus’a göre o yıllarda belli başlı yerleşim birişimleri şunlardır; Lubi, Agina, Vasaeda, Varika, Sura, Artanissa, Mestleta, Zalissa ve Harmastika.
Ptolemeus, Kolkha’nın kuzeyinde ise, tüm Kuzey Kafkasya’yı topraklarına katmış olan Sarmat ülkesinin bulunduğunu belirtir. Buna göre, Koraks nehrinden itibaren kuzeye doğru Karadeniz’in doğu yakasında, eski Heniokhi, Kerkitae ve Akhaei kabilelerinin isimleri hala yaşamakta, Kafkas dağlarının güneye bakan yüksek yamaçlarında da; Kukunda; batrakhe ve Naana isimli yerleşim birimleri ile Suani kabilesinin toprakları yer almaktadır. [Stevenson,E.L. (1932)].
-Devam Ediyor-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder