30 Ekim 2007 Salı

Serender -I

 KARADENİZ BÖLGESİ’NDE ESKİ BİR TÜRK MİMARLIK ÖRNEĞİ: SERENDİLER / SERENDERLER


Doç. Dr. Necati DEMİR
Cumhuriyet Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi.


Giriş:
serendi / serender, daha başka isimleriyle seren, serende, serenti, serenter, serentir, serentire; çoğunlukla Orta ve Doğu Karadeniz bölgesinde insan ve hayvan yiyeceklerinin korunması, depolanması için tamamen ahşaptan yapılan ilgi çekici bir mimarlık  biçimdir.

Son zamanlarda Türkiye'nin çeşitli yerlerinde iş yeri adı ve bir kültür terimi olarak da karşımıza çıkmaktadır:  Serendi Halı ve Kilim Sarayı, Serender Pastahanesi, Serender Lokantası, Serender Çiçekevi, Serender Yayınevi, Serendi İnşaat, ... İlk sayısı Mart 2001'de yayımlanan Rize Anadolu Lisesi dergisinin ismi de Serender'dir. Bunlara onlarcasını eklemek mümkündür.

Karadeniz bölgesi ile ilgili yazı yazan hemen her kalem sahibinin vazgeçilmez konusu, internet sitelerinin değişmez süsü de serendi / serenderler'dir.

4. 1. Serender Yapı Biçiminin Kaynağı
Belirleyebildiğimiz kadarıyla, serender yapı biçiminin Karadeniz bölgesindeki ilk şekli konusundaki bilgiler, Ksenophon'un Anabasis adlı eserinde geçmektedir.

Pers İmparatoru Keyhüsrev, kendi lehine savaşması için Yunanlı bir orduyu paralı asker olarak ülkesine çağırır. Keyhüsrev'in ölümüyle sonuçlanan Runaksa Savaşı'ndan sonra bu ordu, M.Ö. Eylül 401-Mart 399'da memleketlerine dönerken Fırat vadisinden Karadeniz'e ulaşır. Trabzon'a ulaştıktan sonra sahile paralel olarak Ordu'ya kadar yürürler. "Onbinlerin Dönüşü" adıyla tarihe geçen bu yolculuğu Ksenophon[1], Anabasis adılı eserinde ayrıntılarıyla anlatmaktadır. Yunanlı askerlerin maceralarını anlatan eser, Karadeniz bölgesi hakkında çok önemli bilgiler vermektedir.

Anabasis'teki bilgilere göre Onbinler, Trabzon'dan batıya giderken bugünkü Giresun ile Ordu arasında Massagetler 'e rastlarlar[2]. Massagetler İskitlerin bir kolu olup birkaç grubu kapsamaktadır[3]. Strabon, onların bir bölümünün Hazar Denizi'nin doğusunda yaşadıklarını bildirmektedir[4]. Bizans kaynaklarında ise onların Türk olduğu kayıtlıdır[5].

Ksenophon'un verdiği bilgilere göre Mossynoikler[6], ağaçların yatay olarak üst üste yığılması suretiyle inşa edilen evlerde oturmaktaydılar. Mossynoik, "ağaç kule, ağaç kalede oturanlar" manasına gelmekte olduğu için bu adla anılmışlardır.

Zemininin taşla çıkılıp duvarlarının yatay ağaçlarla oluşturulduğu yapı biçiminin kaynağı, Tuva Cumhuriyeti'nde Arzhan[7] yakınlarında bulunan Seyhan-Altay bölgesinin en büyük anıtında ortaya çıkmıştır[8]. Ayrıca Güney Sibirya Türklerinin ve Uygurların da aynı usulle ev yaptıkları da bilinmektedir[9]. Ordu ve Giresun yöresinde pek çok türbenin Tuva Cumhuriyeti'ndeki anıtın basitleştirilmiş biçimine benzemesi ilgi çekicidir.

 Orta ve Doğu Karadeniz bölgesine özgü bir yapı olan serender / serendiler, bu mimarlık tarzının biraz daha düzenlenmiş biçiminden başka bir şey değildir. Ağaçların kalın tahtalar biçimine getirilerek üst üste dizilmesi esasına dayanan serender / serendilerin mimarî kaynağı da Altay'daki anıta, Sibirya ve Uygur Türkleri mimarîsine dayanıyor olmalıdır.

Bu yörede Ksenophon'un tasvir ettiği türden yatay ağaçlarla inşa edilmiş düzensiz yapılar hâlâ bulunmakta, samanlık ve ahır olarak kullanılmaktadır.

Bütün bunlar, ağaçların üst üste yığılmasıyla inşa edilen yapıların kaynağının, Türklerin ana yurdu olduğunu ortaya koymaktadır.

Şimdiye kadar yaptığımız saha araştırmaları sırasında yapılış tarihini görebildiğimiz en eski serender, Ünye'nin Tekkiraz beldesine bağlı Dizdar köyünde bulunmaktadır. Bu serenderin üzerinde bulunan kabartma biçimindeki eski yazılı tarih bizi ancak 1276 (M.1859-60) yılına götürmektedir[10]. Araştırma bölgemizde bu serenderden daha önceki tarihlerde inşa edilenlerin bulunması elbette mümkündür. Kaynak şahısların verdiği bilgiler de bu yöndedir. Tarih konusunda daha eskilere inebilmek ancak yapılmış serenderlerden alınan parçaların ilgili lâboratuvarlarda tahlil edilmesiyle ortaya çıkabilecektir.

Ordu iline bağlı Gürgentepe ilçesinin Dikenlice köyünden derlediğimiz bir efsane, bizi biraz daha eskilere götürmektedir:

Çok eski zamanlarda bu köyde bir ermiş kişi yaşarmış. Bu kişi fakir fukaranın dostuymuş. Herkese yardım etmek istermiş. Çevre köylerdeki fakirler buğdaylarını karşılıksız olarak hep gelip bu ermiş kişiden alırmış. İhtiyaç sahipleri buğday almaya gelince dışarıda beklermiş. Eren, serendi / serenderine girer, gelen çuvalları buğday ile doldurup dışarıda teslim edermiş.

Bir gün yine bir ihtiyaç sahibi buğday almaya gelir. Ermiş kişi o anda namaz kılmaktadır. Gelini gelen kişiyi bekletmek istemez. Serendi / serenderin anahtarını arar. Sonunda anahtarı kayınbabasının abdest aldığı yerde bulur. Hemen boş çuvalı alır, serendinin kapısını açar. Bir de ne görsün, serendinin tavanında kocaman bir yılan var. Ağzından da sürekli buğday akıyor. Gelin bu durumu görünce korkar ve bağırmaya başlar.

Gelinin bağırmasıyla yılanın ve buğdayların kaybolması bir olur. İşin sırrı ortadan kalkar. Durumu kayınbabası fark eder, ama ne çare[11]...

Efsane, serenderin yapılış tarihleriyle ilgili bilgiler vermemektedir. Ancak bir efsanenin teşekkül etmesi ve yaygınlaşmasının uzun zaman gerektirmesi, bizi daha eskilere götürebilmektedir.


4. 2. Serender Yapı Biçiminin Coğrafyası
Orta ve Doğu Karadeniz bölgesinde hane, yakın zamanlara kadar küçüklü büyüklü dört yapıdan oluşmaktaydı: Ev, serendi / serender, samanlık ve fırın.

Ev, Türkiye’nin diğer bölgelerinde olduğu gibi, insanların barınması için inşa edilir. Samanlıklar hayvanların ihtiyaçlarının muhafaza edildiği, herhangi bir mimarî özelliği olmayan, ahşaptan alelâde yapılmış yapılardır. Yiyeceklerin uzun dayanması ve daha lezzetli olması için fırınlanması gerekmektedir. Genellikle taş kullanılarak yapılan fırınlar ise hane çevresinde bulunan en küçük birimdir.

Asıl konumuz olan serendi / serender ise, insan yiyeceklerinin kurutulması, depolanması ve çeşitli bakımlardan korunması içindir.

Sinop yakınlarından başlayıp Sarp sınır kapısına kadar uzanan sahil boyunca ahşap mimarînin ilgi çekici bir örneği olarak dikkatleri çekmektedir. Sahilden Canik, Giresun ve Doğu Karadeniz Dağları’na çıkan dik çizgiler boyunca dağınık şekilde kurulmuş köylerde çok sık rastlanmaktadır. Bu dağların güney yamaçlarında kalan bölgede ise çok az olmak üzere Oltu, Şenkaya, Olur ve Tokat'ın bazı köylerinde görülmektedir. Hatta Niksar'ın bir köyünün ismi Serenli'dir. Bursa, Bolu, Düzce, Kastamonu ve Zonguldak'ın bazı yörelerine, büyük bir ihtimalle, Orta ve Doğu Karadeniz bölgesinden göçen vatandaşlar tarafından götürülmüştür.

4. 3. Serender Kelimesinin Kaynağı
serender [seren, serende, serender, serendi, serenti], Derleme Sözlüğü'nde[12] Türkçe basit bir sözcük kabul edilmiş: “dört (altı veya sekiz) direk üstüne yapılmış tahıl, meyve, sebze kurusu saklanan kiler.”[13] cümlesiyle açıklanmıştır. Türkçe Sözlük'te kelimenin serendi biçimi alınmış ve aynı mana verilmiştir[14].

Kelimenin kökü ve yapısı ile ilgili olarak herhangi bir kaynakta herhangi bir dikkate değer bilgiye rastlanmamıştır. Kelimenin çözülememiş veya çözülmemiş olması, Türkün bu mimarlık harikasının kaynağını başka milletlere bağlayanlar için bulunmaz bir fırsat olmuştur.

serendi / serender, Karadeniz bölgesinde farklı yörelerde değişik biçimlerde söylenmektedir. Orta ve Doğu Karadeniz bölgesinde bizzat yaptığımız derlemelerde bu ilgi çekici mimarlık örneğinin pek çok isimle adlandırıldığını gördük. seren, serende, serendi, serender, serenti, serentir, serenter, serentire, ... bunlardan bazılarıdır.

Kelime farklı biçimlerde söylendiği için "en doğrusu bizim söylediğimizdir" diyen pek çok ısrarlı savunucuları da vardır.

Peki öyleyse kelimenin kökü nedir, en doğrusu nasıldır, bunun üzerinde duralım:

serendi / serender, kelimesinin kökü ve yapısı konusunda herhangi bir bilgiye rastlamadığımızı yukarıda söylemiştik. Bu durumda görev bize düşmektedir.

serendi / serender ve farklı söyleyiş biçimleri, seren direği / tireği (> serenti / serendi, > seren ter / seren der, > seren tirê ) kelimelerinin birleşmiş, daha sonra da ses düşmeleri ve ses erimeleri sonucunda ortaya çıkmış biçimleridir.

Bu durumda öncelikle birinci kelime olan olan seren'i açıklamak gerekmektedir.

seren, (tireği/direği), Türkiye Türkçesi ağızlarında "merdiven, meyve kurutmaya yarayan üstü açık yer balkon; ot, ekin taşımak için arabayı genişletmek amacıyla yanlara uzatılan ağaçlar; sırık; uzun ağaç; süt kovası asılan uzun ağaç; tuzak kurmakta kullanılan 1.5 cm çapında 1 m boyunda yaş esnek ağaç; çatıda kiremit konacak tahtaların altına çakılan bilek kalınlığındaki ağaçlar; kuyudan su çekmekte kullanılan kaldıraca benzer aygıt; dokuma aygıtı; dokumacılıkta kullanılan yassı tahta; yer; makam; uzun" anlamlarında kullanılmaktadır[15].

Türkiye Türkçesi ağızlarında bolca kullanılan seren, acaba hangi dildendir, kelime Türkiye Türkçesine nereden gelmiştir, bunu araştıralım:

seren kelimesi ser- fiilinden türemiştir. Clauson ser- (ser-il-) fiilinin çeşitli Türk lehçe ve şivelerinde kullanılışını vermiş ve "yay(ıl)mak, ser(il)mek, uzat(ıl)mak" manalarında kullanıldığını söylemiştir[16]. ser- fiili Uygur Türkçesi[17] ve Karahanlı Türkçesinde[18] geçmekte ve yatay biçimde "yere uzanmak, yere uzatılmak" anlamlarına gelmektedir.

ser- fiilini, hem kök, hem de serp- / sirp-  biçimlerinde  (fiilden fiil yapan -p/b(w/v)- eki, günümüzde bazı kelimelerde (ser-p- "serpmek", kır-p- "kırpmak"] -p- biçiminde kullanılmaktadır) Çağatay Türkçesinin büyük âlimi Alî Şîr Nevâyî'nin meşhur eseri Muhakemetü'l-Lugateyn adlı eserinde de görmek mümkündür[19].

ser- fiili 1245 yılında yazıldığı sanılan Kitâb-ı Mecmû-ı Tercümân-ı Türkî ve Acemî ve Mugalî'de serük (
Mevce-i Tufan'a ne yelken dayanır ne seren (İzzet Molla).

Bütün bunlara bakarak seren, yatay olarak uzatılan ağaç veya ağaçtan yapılmış malzemelerdir diyebiliriz.

Nitekim Orta ve Doğu Karadeniz bölgesinde seren; serendi / serender adlı yapının en altında yatay olarak yerleştirilen yaklaşık 30x20 cm çapındaki kalın ağaca verilen isimdir ve Derleme Sözlüğü hazırlanırken tespit edilememiştir. Serenlerin uçları kertilmek suretiyle çivi kullanılmadan taraklama usulüyle, kare veya dikdörtgen şeklinde birbirine bağlanır. Seren ağaçlarının birleştiği yerlerden dört köşeli derin birer delik açılır. Buraya seren direklerinin tabanı yerleştirilir. Gerek görülürse diğer serendi direkleri dengeli bir şekilde serenlerin üzerine dikilir. Direklerin sayısı, yapının büyüklüğüne göre dört, altı, sekiz veya on olabilir. Taban kısmı kalın olup üst kısmına doğru incelir. Köşelerde bulunanlar genellikle yanlama adı verilen ağaçlarla desteklenir.

serendi / serender kelimesinin seren direği / tireği kelimelerinin birleşmesiyle oluştuğunu yukarıda söylemiştik.

seren, bütün bölgede söylendiğine göre ses olayları ikinci kelimede olmuştur.

Eski Türkçede t- ile başlayan kelimelerin çoğunluğu Sinop, Samsun, Ordu, Tokat, Giresun ve Şalpazarı yöresinde tonlulaşarak d-'ye değişmiştir (tirek>direk). Trabzon ve Rize ağızlarında ise ön seste genellikle Eski Türkçenin özellikleri korunmuştur (tirek). Bu yüzden bölgenin batısında serendi biçimi kullanılmaktadır. Doğuya doğru ilerledikçe ise serente, serenti, serenter biçimleri ağırlıktadır. Trabzon ve yöresinde genel olarak serender biçiminin kullanılması ise bölgenin doğusunun bir etkisidir, denilebilir.

direk/tirek, kelimesi de Türkçedir. Orhun Yazıtlarında tir- kelimesi "yaşamak, dirilmek", tirig "diri, canlı, hayat", tiril- "dirilmek" anlamındadır. tir- kelimesi (tık-a- örneğinde olduğu gibi) -e- fiilden fiil yapma eki ile genişlemiş gibi görünmektedir. Dîvânü Lûgati't-Türk'te tire- fiili geçmekte, "dayak ve direk dikmek" anlamına gelmektedir. Fiilden isim yapma eki -k ile isimleşen tirek ise "direk ve kavak" anlamı taşımaktadır[29]. direk/tirek, Türkçenin bütün lehçe ve şivelerinde sık karşılaşılan kelimelerdendir.

Kelimenin çeşitli şekillerde söylenmesi ve farklı biçimlerde karşımıza çıkması ise bölgenin ağız özellikleri ile ilgilidir. Orta ve Doğu Karadeniz bölgesi ağızlarının en önde gelen özelliklerden birisi, -ğ- sesinin söylenmemesidir: aac (

seren direği / tireği kelimesindeki -ğ- ünsüzü eridikten sonra direi>dirê durumuna gelmiş olmalıdır. Bu durumda birleşen kelime son sesteki ünlünün düşmesiyle serendir, bölgenin doğusunda ilerici ünlü benzeşmesiyle serender biçiminde donup kalmıştır. Yörenin batısında ise seren dirê, sondaki -e ünlüsü ve yine bölge ağızlarının genel bir özelliği olarak -r ünsüzünün düşmesiyle serendi biçiminde şekillenmiştir. 

seren direği / seren tireği bu yapı çeşidinde ana unsur ve en göze çarpan araçtır. İsimlendirmede de bu ana unsur ile önde gelen özellik, önemli rol oynamış gibi görünmektedir.

Görüldüğü gibi Orta ve Doğu Karadeniz bölgesinin ilgi çekici mimarlık harikasının ismi, Türkçe seren ve direği / tirdeği kelimelerinin birleşmesi ile oluşmuştur. Daha sonra ikinci kelimedeki ses olaylarıyla serende, serender, serenter, serentire, serentere, serendi, serenti, serentir biçimleri ortaya çıkmıştır. Bunlar içerisinde en fazla kullanılan ve sözlüklere kaydedilen ise serendi ve serender'dir.

4. 4. Serender'in Yapılışı[31]
Serenderlerin yapılma yeri belirlenirken eve en yakın mesafedeki en uygun yer seçilir. Çünkü bir hanenin bütün yiyecekleri burada muhafaza edilmekte ve dolayısıyla her gün evden serendere onlarca defa gidip gelinmektedir.

Serender yapmak için öncelikle toprak kazılarak düzlenir. Arazinin düz olduğu bölgelerde toprağın derin eşilip kazılmasına doğal olarak gerek yoktur. Sadece yeri düzenlenir. Toprakla ağacın temasını kesmek için taban kısımda bulunan ve seren[32] denilen kalın ağaçların altına yastık ismiyle bilinen düz taşlar yerleştirilir. Taşlar, rütubetin aşırı olduğu bu bölgede, ağacın toprakla temasını kesmek ve çürümesini önlemek içindir.

Serenderin topraktan yukarıdaki ilk kısmını oluşturan kirişler dört tanedir. Uçları boğaz açma[33] suretiyle çivi kullanılmadan kare veya dikdörtgen biçiminde birbirine bağlanır. Kirişlerin birleştiği yerlerde eğedemiri[34] adı verilen demir keskilerle dört köşeli derin birer delik açılır. Buraya yaklaşık 200-240 cm uzunluğunda serender direklerinin[35] tabanı yerleştirilir. Böylece üç ağaç, birbiri içerisine çivisiz olarak dengeli bir biçimde yerleştirilir.

Serender direklerinin sayısı, yukarıda da anlatıldığı gibi, yapının büyüklüğüne göre dört, altı veya sekiz olarak değişir (bk. Resim: 1,6). Serender direğinin taban kısmı kalın olup üst kısmına doğru incelmektedir (bk. Resim: 8). Köşelerde bulunanlar çapraz olarak yerleştirilen yanlama[36] adı verilen ağaçlarla iki yönden desteklenir (bk. Resim: 1,2,4,8). Dört köşede de aynı yol takip edildiği için yapı çok sağlam olmaktadır. Dikilmesine gerek görülürse diğer serender direkleri oranlı bir şekilde, aralara, serenlerin üzerine yine oyma yapılarak dikilir.

Farelerin, yiyeceklerin olduğu yere çıkmasını önlemek için  alt kısmı çukur, ortası delik ağaç veya demir tekerler[37] takılır (bk. Resim: 1,2,3,8,9). Tekerlerin üstüne ise uzunluk bağı [38] adı verilen 10x10 cm kalınlığında köşeli ağaçlar yerleştirilir.
Direklerin boyu kadar yüksekliğin boşluk olmasının sebebi, yiyeceklerin rutubetten zarar görmesini engellemektir. Bu boşluktan çoğunlukla yakacak depolamada ve hayvan yiyeceklerini korumada yararlanılır. Bu arada insanların serendere ancak merdivenle çıkabildiğini belirtmekte fayda vardır. Serenderin giriş kapısının önünde bulunan merdiven, serendere çıkılırken giriş kapısının önüne dayandırılır. Serenderden inilince bu merdiven tekrar yere konulur. Bazı serenderlerde merdiven sabit olup tekerlidir (bk. Resim: 3,6).

Uzunluk bağından sonra oranlı bir biçimde çok sayıda dökme ağacı[39] döşenir (bk. Resim: 9). Bu dökmeler vasıtasıyla serenderde artırmalar da yapılabilir. Genellikle giriş kısmında bulunan ve çıkma ismi verilen artırmalar, çeşitli yiyeceklerin kurutulma yeridir. Döşeme tahtaları ise dökme ağaçlarının üzerine çakılır (bk. Resim: 1,3,6).

Bu aşamadan sonra sıra serender duvarlarının oluşturulmasına gelmektedir. Duvar oluşturulmasında dikmeli[40] ve dikmesiz olmak üzre iki şekil kullanılır.

Dikme[41], üst çelikle çatı arasında bulunan dört köşeli ağaçtır. Köşelere ve kapı kenarlarına dikilir. Nadiren de olsa aralara direk dikilmişlerine rastlanır. Bünyesinde direk bulunan serenderin duvarlarının kapatılmasında değişik yöntemler kullanılmaktadır. Bazen tahtalar yatay döşenmektedir. Bu durumda köşeye ve aralara dikilen direklere tahtaların uçları düzenli olarak yerleşecek bir biçimde yuva açılır. Tahtaların uçları bu yuvalara yerleştirilir (bk. Resim: 2,4).

Bazen de yatay veya çapraz çıtalar kullanılır. Çok değişik bir ustalık örneği olarak tahtaların dikey çakıldığı da olur. Tahtalardan oluşan duvarların uygun yerlerine, rüzgâr ve havanın rahat girmesi için çıtalardan ızgara yapılmaktadır.

Dikmeli serenderlerde bazen dolgu kullanılır. Döşeme ağaçları kısa kısa kesilerek kare veya üçgen oluşacak şekilde duvarlara çakılmakta ve çok değişik bir görünüm ortaya çıkmaktadır.

Dikmesiz serenderlerin duvarlarının oluşturulması daha ilgi çekicidir. Yaklaşık 5 cm kalınlığındaki tahtalar yatay olarak yerleştirilir. Tahta uçları kertilir ve taraklama[42] yoluyla birbirilerine bağlanır (bk. Resim: 3,6,8). Tahta aralarına delikler açılır. Buralara koyulan iki ucu sivri ağaç çiviler, tahtaların düzenli olarak durmasını sağlar.

Bazı serenderlerde iki veya daha fazla duvar oluşturma biçimi bir arada görülür (bk. Resim: 6).

Kapı kenarlarına söye veya dikme ismi verilen ağaçlar dikey olarak yerleştirilir. Serenderlerin kapıları tek kanatlı olup ahşaptandır (bk. Resim: 3,4).

Serenderlerin üçüncü bölümü ise çatıdır. Dikmelerin veya yatay tahtaların üzerine atılan boyluk ağacı[43], çatının ilk kısmını oluşturur. Boyluk ağaçlarının üzerine kurulan çatılar okağaçlı omuz çatı ve omuz çatı [44] olmak üzere iki çeşittir. Diğer ahşap yapılarda görülen ayıomuzu çatı ve beşikörtüsü çatı türü serenderlerde hiç rastlanmamıştır.

Okağaçlı çatı, genellikle sekiz direkli serenderlere yapılmaktadır. Serenderin her köşesinden gelen çatı ağaçları[45], serenderin en üst noktasında yatay olarak bulunan, uzunluğu 1-3 m arasında değişen okağacına çakılır (bk. Resim: 6).

Omuz çatı, dört veya altı direk üzerine yapılmış olanlarda görülür. Bu tür çatılarda okağacı bulunmaz. Bütün dökmelerin ucu bir araya getirilerek çakılır. Bu durumda çatının zirvesi tek noktada toplanır (bk. Resim: 7).

Her iki tür çatının üzerinin örtülmesinde aynı yol takip edilir. Makas ağaçlarının üzerine kalınlığı yaklaşık 2x5 cm kalınlığında çıta çakılır. Çıtaların sayısı örtü malmezesine göre ayarlanır. Çatının üzerine çakılan makas ağaçları, serenderin gövedesinden 30-40 cm uzun olur. Saçak denilen bu artırmanın uçlarını dört tarafından çevreleyen 2x8 cm boyutunda saçak bağları [46]çakılmaktadır. Saçak bağları üst örtüsünün kaymasını ve karın aynı anda akmasını önlemekte, serenderi derli toplu göstermektedir. Ayrıca çatı içeriden kar bağları ile birbirine iyice kenetlenir.

Çatı eskiden karatahta veya hartama ile örtülürdü. Günümüzde saç veya kiremit kullanılmaktadır

Yiyeceklerin korunması ve farelerin ulaşmasını önlemek için yapılan serenderler, Orta ve Doğu Karadeniz bölgesinde, dolayısıyla Trabzon ve yöresindeki köylerde evlerin bazılarının önünde abide gibi durmaktadırlar. Betonlaşmanın son hızla yayıldığı günümüzde orijinalliklerini kaybetmemiş bir biçimde zamana karşı direnmeleri son derece sevindiricidir.

Karadeniz bölgesi ile ilgili bir konu olur da adına mâni söylenmez mi? Serenderler hakkında söylenen çok sayıda mâni de bulunmaktadır. Bunlardan birisine yer vermek, konuyu renklendirmesi bakımından iyi olacağı düşüncesindeyiz:

Bu yıl ekin/mısır çok oldu
Doldu serender doldu
Ne yapalım Fadime'm
Bu iş Allah'tan oldu

-Devam Ediyor-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder