7 Aralık 2007 Cuma

En Çok 'Ütme Buğdayı' Özledim




Tarım Bakanı Sami Güçlü, profesörlüğünden ziyade "köy çocuğu" olmakla övünüyor ve projelerini hazırlarken bu faktörün kendisine çok yardımcı olduğunu vurguluyor. Haber vermeden Ankara"nın Kazan ilçesine bağlı bir köye bakanla birlikte misafir olduk.

"Annem ümmi, babam okumayı ancak askerde öğrendi. Kayınvalidem halen köyde yaşıyor. Sadece çocukluğumda değil, üniversite sonrasında, hocalık yıllarımda bile babamla birlikte tarlalarda az çalışmadım. Hayatımın neredeyse üçte biri köy kuyusundan çekilen suyu içmekle geçti." Tarım Bakanı Sami Güçlü "köy çocuğu" olduğunu bu sözlerle anlatıyor.

Sakın bu girişten sonra bakanın köy ideolojisine sarıldığını düşünmeyin. O bir an önce bu demagojinin terk edilmesini isteyecek kadar şehri içselleştirmiş biri. Ancak ülkemizde 24 milyon köylünün yaşadığı da bir gerçek. Bakan Güçlü, her köye bir uzman tarımcı projesi başlattı ve bin uzmanın köye yerleşmesini sağladı. Nüfusun yüzde 35"ini barındırmasına rağmen yok sayılan köyler, Tarım Bakanlığı"nın kampanyalarıyla yeniden gündeme geliyor. Kır yaşamına merak salan özel şirketler ile vakıflar üst üste köy kampanyaları düzenliyor.

Türkiye "köylülüğüne" çözüm bulmadan, ne kültürel ne de ekonomik sorunlarını çözebilir. Düzenli şehirleşememe sonucu köyden kente davetsiz gelenler melez kültür oluşturdu. Nüfusun üçte birini teşkil eden istihdamın yarısını sağlayan köylerin toplam sayısı 42 bin. Tarım Bakanlığı koltuğunda kır hayatını yakından tanıyan bir iktisat profesörü oturuyor. Köy literatürünü bilen bakanla makamında değil, içinden çıktığı insanların yanına görüştük.

Başkentin köylüleri bakandan çekinmiyor
Çalışma ofisini aracının içine kurup, çalışmasının bir bölümünü köylerde yürüten Tarım Bakanı Sami Güçlü ile yola koyuluyoruz. 50 kilometrelik yolculuktan sonra Ankara"nın Kazan ilçesine bağlı köylere ulaşıyoruz. Bakanla anlaşmamız, herhangi bir köye girip röportajı orada yapmak. Kısa bir Kazan turundan sonra yaklaşık 4 kilometre daha gidiyoruz ve İymir"e giriyoruz.

Her taraf yemyeşil, kadınlar her zamanki gibi yabancı arabaya tülbentleriyle yüzlerini saklayarak bakıyor. Bulduğumuz ilk geniş bahçeli evin önünde park ediyoruz. Ev sahibinin şaşkın bakışları altında çardağın altına oturuyoruz. Korumaların "Bakan geldi" ihtarıyla, şaşkına dönen ev sahibinin hareketleri rahatlıyor. Bir bakanın evine gelmesinden dolayı heyecanlanmasını hatta korkmasını beklediğimiz köylünün bu rahatlığını sonradan anlıyoruz. Meğer, başkente yakın köylüler; bakan, milletvekili, müdür sıfatlarına alışkınmış ve onlarla nasıl konuşulacağını az çok bilirmiş!

Birkaç dakika sonra evlerde ne kadar insan varsa çardağın altına toplandı. 25-30 kişinin teker teker bakanı selamlamasından sonra yaşı 80"leri gösteren Hasbe Teyze"nin bakandan sigara istemesi ortamı rahatlattı. Utangaç bakışlı Mehmet Ali Yılmaz"ın "Hayırdır, sizi hangi rüzgar attı" sorusuyla Kazan köylülerinin Sami Güçlü"yle Aksiyon için yapacakları röportaj da başlamış oldu.

Tarım Bakanı Sami Güçlü, köye gelmesinin bir görev olduğunu, bugüne kadar 51 ilin köylerini gezdiğini, ayrıca bu durumun bir köylü çocuğu olarak kendisine zevk verdiğini anlatırken kaynağı belirsiz bir ses yükseldi: "Eee neler yapıyonuz bakalım bizler için?"

Bakan, "Vicdani rahatlığım var bu konuda. Tek bir gün tatil yapmadık. Bugün yapılacak işi hiçbir zaman yarına ertelemedik. Asgari ücreti, şehirliler haklı olarak beğenmiyor ama benim köylülerim bu parayı bulamıyor bile" cevabını verse de muhatabını ikna edememişti. Sami Güçlü, daha sonra görüşmemizde şöyle diyordu: "Köylü tamamen haklı. Hep ihmal edilmiş. Devletine olan bağlılığı bu topraklarda yaşayanları fakir bıraktı. Bağıranlar hak alır hale geldi. Konya"nın fakir, kıraç köyünde çiftçilik yapan babamın bir kez olsun şikayeti olmadı."

Sami Güçlü"nün literatüre hakimiyeti ve rahat tavrı etkisini gösterdi. Yüzlerdeki gerginlik gülümsemeye dönüştü. 17 yaşındaki Selma"nın merakı kır yaşamını bakanın eşi ve çocuğunun bilip bilmemesi üzerineydi. Güçlü, "Eşim biliyor çünkü annesi halen köyde yaşıyor. Çocuklarımsa sadece haberdar; ama benim bu görevim sırasında onlar da öğrenmiş olmalı" dedi. Bir başka köylü uzun uzun geçmiş dönemdeki rahatlığını anlattıktan sonra bugün niçin fakir olduklarını sorduğunda gözler Sami Güçlü"deydi. Bakan uygulanan politikaları kötülemeyi yeğlemedi: "Her şeyden önce tarımı bir meslek kabul etmelisiniz. Babanız 300 dönüm alan ekiyordu, siz eminim 30 dönüm ekiyorsunuzdur. Aslında sizin veriminiz daha iyi; dönüm başında 300 kilo buğday alabilirsiniz, babanız ancak 140 kilo alabiliyordu. Babanızın sizden rahat yaşamasının nedeni, sizden tam 10 kat fazla alanda tarım yapmasıydı."

Uzun bir giriş cümlesinden sonra muhtarın itirazını dinlemeye başladık. Muhtar, oğlunun kendisi gibi çiftçi olmasını istemiyordu. Neden olarak da toplumdaki dışlanmayı gösterince Sami Güçlü"nün cevabı tek cümle oldu: "Şehirdeki her nimet burada olursa köylünün kötü imajı kalmaz." Liseye gittiğini söyleyen Salih isimli gencin biraz "bilmiş" biraz da "ürkek" edayla sorduğu "İyi de Hollanda küçücük bir ülke, onlarda toprak daha az. Neden onlar zengin de biz fakiriz?" sorusunu da cevapsız bırakmadı bakan: "Hollanda"da kişi başına ekilen alan miktarı tam 500 dönüm, Türkiye"de ise 50 dönüm bile değil. Bırakın teknikleri, sadece bu faktör bile iki ülke köylüsünün kazancı arasında fark oluşturur. Onlarda çiftçilik ve tarım girişimciliği var. Bizde ise köylülük ve köylüler var."

Sami Güçlü"nün, tarlalarını bölmemeleri gerektiğini belirtip "Hemen şimdi imza toplayın ve bana bir dilekçeyle başvurun. Sizin bölünen tarlalarınızı birleştirelim. Bu köy pilot bölge olsun ve bakın kazancınız nasıl artıyor" şeklinde yaptığı uyarıya İymür köylüleri kayıtsız kalmadı. Hemen orada 13 imza toplandı. Köylünün bakandan istedikleri en önemli iki değişiklik ise hazine arazilerine yaptıkları ekim karşılığı ödedikleri paranın düşürülmesi ve tarla kiralamalarda noterin aradan kaldırılmasıydı. Özellikle tarla kiralamalarda noter işlemlerinde yaşlı köylülerin "tarlam elden gidiyor, başkasının üstüne devrediliyor" korkusunu hatırlatanlara Sami Güçlü"nün cevabı sert ve düşündürücüydü: "Bu tür istekler olmaz. Hukuksuzluk istiyorsunuz. Yıllardır yan yana yaşıyorsunuz. Notere giderken komşum malımı alacak endişesi duyuyorsanız, önce kendinizi sorgulayın."

1 milyon çiftçi kayıp
Köylülerin en büyük derdi, ürün fiyatlarının önceden bilinmemesi ve ürettiklerinin elde kalmasıydı. Bu konuda üst üste yöneltilen sorulardan sonra Sami Güçlü"nün açıklamaları yine popülist değildi: "Sanayi sektöründe bir ürünü 5 ila 30 şirket üretiyor, fiyatlar yine bilinmiyor. Yüzlerce ürün çeşidi var; 5 milyon çiftçi var. Şimdi fiyat belirlemek kolay mı? Bu bir piyasadır, bunu siz koklayacaksınız. Yönlendirme, plan yapma gibi çalışmalarımız var ama yakın zamanda gerçekleşmez bunlar."

Türkiye"de 5 milyon çiftçi olmasına rağmen bunun 4 milyonunun kayıtlı olduğunu söyleyen Sami Güçlü, sitem dolu olarak sorulan taban fiyatlarının niçin geç açıklandığı sorusuna ise köylülerin beklemediği bir cevap verdi: "Mümkün olduğu kadar geç açıklıyoruz çünkü imkanları sizin lehinize dönüştürmek için daha çok çalışıyoruz."

Bir köylü ayağa kalkıp bakanlığa ellerindeki tohumu satmak istediğini söyleyince bakan Güçlü, tohumu almak değil çiftçiye satmak için uğraştıklarını ve 440 bin liralık tohum fiyatıyla son dönemin en ucuz fiyatını belirlediklerini söyledi.

Sohbet ortamında kendi ailesinden örnekler verirken bir anda gerilerden gelen bir ses tüm cesaretiyle ortalığı inletiyordu: "İyi diyorsunuz da, ben sütü 300 bin liraya satıyorum. Pınar"la Ülker aynı sütü 1 milyon 600 bine satıyor. Yazık değil mi bana?" Bu yüksek çıkışa önce köylüler müdahale etti. "Yavaş", "Dur!", "Ne yapıyon ya, gel şöle" ikazlarından sonra Sami Güçlü"nün tok sesi duyuldu: "Yanlış söylüyorsunuz, Türkiye"nin her yerinde süt 400 bin liradan aşağıya satılmıyor. Pınar"ın, Ülker"in fiyatlarına gelince... Boşuna mı söylüyoruz, tarımı sanayileştirelim diye. Onlar sütü işleyip bir sanayi ve pazarlama maddesi yapıyorlar, para kazanıyorlar. Siz ise sütü ilk haliyle veriyorsunuz. İşte biz sizin de tarım ürünlerinde işleyici olup para kazanmanız için uğraşıyoruz."

İymür köylülerini en çok sevindiren gelişme ise arpa fiyatlarının bu yılki değeri olmuş. Meğer arpa fiyatları ne kadar önemliymiş. Neredeyse 10 dakika arpanın nimetleri üzerine konuşuldu.

"Köylü kadınların" en büyük sıkıntısı bütün işlerin kendilerine kalmasıydı. Bakandan serayı teşvik etmesini isteyen bayanlar, seradaki üretimin tarlaya göre çok daha kolay olduğunu uzun uzun anlattılar. İymürlüler, bakandan istedikleri cevabı alamasalar da bir "devlet büyüğü"nün ayaklarına kadar gelmesinden hoşnut kaldılar.

"Köylülüğümü gurura çevirdim"

-Bugün tarım bakanı olarak ben köylüyüm diyorsunuz. Peki, iki yıl önce profesörken de diyebiliyor muydunuz?
Ben aidiyet duygusuna bağlıyım. Türk olmayı kültürel anlamda önemseyen bir insanım. Köylülük de Türk kültürünün önemli bir parçasıdır. Milletin önemli bir kesimi köylü. Babam küçük yaşlarda önemli görevler verdi. Hayvan gütmek yani çobanlık bile insana büyük özgüven verir. Bu güven duygusunu önemsedim ve köylülüğümü bu yüzden gurura çevirmişimdir.

-Eski sebzelerin tadının kalmadığı söylenir; ya köylerin eski tadı var mı?
Zor bir tarif... Bir şehirliyi yani eğitimli birini bilinmeyen bir dünyaya göndersek nasıl etkileneceğini biliriz ama köylü birisini bilinmeyen bir dünyaya göndersek etkisini bilemeyiz. Dolayısıyla köylülerin adaptasyonu tehlikeli olabiliyor. 80 sonrası iletişimdeki gelişmenin olumlu yönleri görüldü, köylülerin gözü açıldı. Ama geleneksel hayat, modern hayatın argümanlarına hazırlıksızdı. İntihar olaylarına bakın, hep kırsaldan çıkıyor. Ekrandaki hayatı gerçek zannedip kendisiyle kıyaslayanlar oldu.

-Sizin 30 yıl önceki köyünüzle bugünküler arasında büyük farklar yok. Aynı zorluklar devam ediyor...
Fark yok diyemeyiz. Radyo dinlemek bile çok lükstü. Çıkan türküleri paylaşamazdık. Şimdi şehirle entegrasyon daha iyi. Dünyanın bütün ülkelerinde gelişmenin yönü önce tarım, sonra sanayi ve hizmet sektörleridir. Türkiye de buna uymak zorunda.

-Köylerde yaşayan akrabalarınızın sizden şikayeti var mı?
Kayınvalidem ve diğer akrabalarım köy yollarından ve içme sularından şikayetçi. Ben kendi seçim bölgem olan Konya"ya ekstra bir yatırım yapmadım.

-Köy hayatında en çok neyi özlediniz?
Neyi özlemedim ki? Buğdayın haziran ayındaki halini şehirli bilmez. Yarı olmuş, yarı olmamış buğday toplanır, ateşte hafifçe kızartılır. Buğday başağının dışı yanar içi hafif pembe olur biz buna ütme deriz. İşte bunu özledim.

/ Birol Uzunay

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder