6 Aralık 2007 Perşembe

Laikçi- yeni köylüler



Son yıllarda köylülük negatif bir kavram olarak gündemimize oturdu. Bu, bir manada Mustafa Kemal’in “Köylü milletin efendisidir” sözüne isyan aslında. Henüz Kemalistler bu çelişkiyi fark etmediler. Çünkü köylülük, kamusal alanda Müslümanları aşağılayıcı bir dil ile sınırlandırıp engellemenin yeni yöntemi.


 Aristoteles, binlerce yıl öncesinden kentli ile köylünün ayrımını yapar. Bu ayırım kentli zihin ile köylü zihnin farkını en temel noktadan şöyle başlatır: “Kentler birbirine benzemeyen insanlardan oluşur.” Demek ki kentli olmanın birinci şartı kendine benzemeyen insanlarla bir arada yaşamayı başarabilmekten geçer.

Köyler, o kadar birbirine benzeyen insanlardan oluşmuş mekan birlikteliğine dayalı bir topluluktur ki, insanların çoğu birbiriyle ya akraba ya da hısımdır.

Televizyonun köylerde de seyrediliyor olması, köyün birbirine benzer insanlardan oluşan yapısını kısmen bozarak, yerelliğin küresel köylülüğe eklemlenmesi neticesini doğurmuştur. Buna mukabil üst kimliğini çatışmacı bir alan üzerinden kurmaya çalışarak; entellektüel/köşe yazarı/siyasetçi /akademisyen/sanatçı olmaya çalışanlar, kentli olmayı başaramayarak, mekan birliktelikleri üzerinden seküler cematçılık dayanışmasına girerek, “laikçi-yeni köylü”sınıfını ortaya çıkarmıştır.

Nedir mekan birlikteliği üzerinden cemaat dayanışması kurmak? Köylü zihniyet; benzerleriyle bir arada olmak ister. Laikçi yeni köylüler de kendi bulundukları mekanların, sadece kendi benzerlerinden oluşmasını isteyen bir tutuculuk göstermekte. Gözlerinin değdiği, ayaklarının bastığı her yerin kendi özel alanları olduğunu iddia etmeye kadar gidebilmekteler. Program yaptıkları tv ekranı, güneşlendikleri kıyı, köşesini doldurdukları gazete, vitrinlerini huşu içinde seyrettikleri alış veriş merkezleri, tavla attıkları çay bahçesi, karınlarını doyurdukları restaurant, hatta çocukluklarının geçtiğini iddia ettikleri cadde bile yalnız onların. Dolayısıyla söz konusu mekanlarda görülen “ötekiler” haber değeri taşıyor. Köye dışarıdan birisinin geldiğini ünleyen tellal misali, ekrandan, köşesinden görevini icra ediyor, laikçi yeni köylü sınıf.

Laikçi kesimin köylü zihniyetini açıklayan pek çok örnek var. En temel örnek “ah esasında siz de bizim gibi(mi)siniz?” sorusu ve temennisiyle başlayıp, “biz”i en alt basamakta toplama tutkusunda kendini aşikar kılıyor.

Tekrarlayalım; kentli olmanın birinci özelliği kendine hiç benzemeyen insanlar ile nezaket paydasında buluşarak yaşamayı başarabilmektir. Bunu İslamcılar başarmışlardır. Evet başarmışlardır. Bulundukları müesseseleri “ötekiler” ile paylaşmaktan korkmamışlardır. Kapılarını açtıkları kişilerin kimliklerine değil, fikirlerine ve bu fikirleri tutarlı bir dil ile ifade etmelerine öncelik vermişlerdir. Onun için İslami medyada yer alanlar, kendilerini asla “eski solcu, eski sosyal demokrat” olarak niteleme gereği duymamışlardır. Aynı gazetede yazan dindarlar tarafından da asla “peki o zaman hadi şuna da cevap ver eski solcu” çizgisinde hizalandırılıp, “burası bizimdir bizim kalacak” düellosuna maruz kalmamışlardır.

/ Fatma Karabıyık Barbarosoğlu
Yeni Şafak Gazetesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder