Bundan on ki yıl evvel Sivas’ın altmış haneli bir köyünde yaz sonu zamanlarıydı. Köylüler kışı geçirecek tüm hazırlıklarını yapmış, kışı beklemekteydiler. Başka memleketlerden gelen akrabalarını uğurlamak için, köylerine gelemeyen diğer akrabaları için; köy yoğurdu köy sütü, tereyağı, hazırlamanın telaşı içindeydiler. Ellerinde avuçlarında olan kısıtlı imkânlarıyla her köylü bir şeyler yollamanın telaşı içindeydiler.
Dostlarından ayrılmak, arkadaşlarından ayrılmak, insana her zaman hüzün verici bir olaydır. Hele ki benim babaannem gibi sulu göz bir insansanız, köyümüze bir misafir gelse, bir hafta köyümüzde kalsa köyden ayrılacağı zaman babaanem mutlaka ağlardı. O istiyor ki her gelen köyde kalsın kimse gitmesin. Tipik Anadolu kadını işte ama bizim köyde öyle bir ayrılık oldu ki bütün köylülerin yüreğine kor düştü, köylülerin yüzü bir hafta gülmez oldu. Yaşlısı genci, kadını, erkeği herkes in içi kan ağlıyordu bu ayrılıktan.
Dedemin üç yüz tane koyunu yetmiş tane kuzusu vardı. Dedem koyunlara bekçilik yapacak bir köpek yavrusu beslemek istiyordu. Dedem teyzesinin oğlunun köpeğinin doğum yaptığını duymuştu. Yavrulardan bir tanesi istemek için yanına gitmiş hiç beklemediği bir tepkiyle karşılaşmıştı. Teyzesinin oğlu: “Bu yavru köpeklere benimde ihtiyacım var ama istiyorsan elimde bir tane hasta erkek yavrusu var onu vereyim sana“ cevabını vermişti. Dedemde bu lafına çok sinirlenmiş olmasına rağmen gene de köpeği bir görmek istemiş ve köpeği gördükten sonra birde o yaz yavrulayan tek dişi köpeğin o olduğunu bildiği için başka köpek bulamam düşüncesiyle köpeği almayı kabul etmiş.
Bizim Anadolu insanımızın; her zaman kendi çıkar yollarını kendisi yaratan, bir başkasına bel bağlamaktan kaçınan bir yapısı vardır. Köyde yetişmiş birçok insan bilir ki, doktor yüzü çok nadir görür Anadolu insanı. Genelde kendi ilacını kendisi hazırlar. Dedemde bu konularda çok maharetlidir. Hangi hayvanına bir şey olsa, onun eski kabzalı bir Sivas bıçağı vardır, onu alır yanına çıkar dağlara, nerden bulur, nasıl yapar anlamam çeşitli bitki köklerini, bitki yapraklarını toplar kaynatır macun yapar hayvanını ayağa kaldırırdı. Bacağı sakat doğan tavuk hindi ördek ne varsa kendisi ameliyat ederdi. Bacağını düzeltirdi.
Bu küçük, hasta cılız ve bakımsız köpek ahırın bir köşesinde büzülmüş, yeni yerine alışmaya çalışır bir durumda her şeye korkuyla bakan, arasıra inlemesinden başka sesi çıkmayan, acınası bir durumdadır. Bizim ailede hayvan sevgisi hayvan a saygı çok önemlidir. Hele ki dedem hayvanlarına çok düşkündür. Malum bizim soframıza konan ekmeği onlar sağlarlar. Bir keresinde hiç unutmam, devamlı sürüden ayrılan bir kuzuya değnekle sert vurduğum için dedemden okkalı bir tokat yemiştim. “nasıl hoşuna gitti mi?“ demişti. Hâlbuki hiç hoşuma gitmemişti. Artık kış gelmek üzere olduğundan ve köylerdeki işler çok azaldığından zamanının çoğunu bu köpekle geçirir olmuştu. Dağlara çıkar otlar bulur gelir kaynatır köpeğe içirir hazırladığı ilaçları köpeğin yemeğine katar devamlı bu köpekle ilgilenir olmuştur. Allahın hiçbir insaniyetliği hiçbir emeği karşılıksız bırakmayacağının en güzel örneklerinden bir tanesi de işte bu hikâyemdir. Allah bu köpeğin içine öyle bir hayvani kişilik yerleştirmiştir ki, bizim oralarda eşi benzeri görülmemiş bir efsanenin başlangıcı olmuştur. Bu efsanenin adı da uçar efsanesidir.
Anne babası safkan kangal olan ve doğduktan sonra yaşamayacağına kanaat getirilen sahibi tarafından dedeme verilen bu küçük köpeği dedem yaşatmayı başarır. Uçar ikinci ayına basmış, son derece hareketli, çevresindeki her şeye merak duyan, her şeyi inceleyen, kendisini hindiler aleminin kıralı ilan etmiş, nerde bir hindi görse kafa tutan, komşuların kümeslerine girip horozlarla dalaşan, kümes sahibinin bağırışlarını duyunca hemen babaanemin eteğinin altına kaçan hareketli gözleri fıldır fıldır oynayan son derece sevimli bir köpek olmuştur.
Ben tatilimi bitirip İstanbul’a döndükten sonra üç sene köye gitmedim. Ama köye her telefon açışımda köydeki arkadaşlarımdan uçarın farklı bir hikâyesini dinler oluyordum. Daha dört aylıkken köyün içine giren bir porsuk yakalamış dedemde onun derisini yüzüp duvara asmış. 6 aylıkken dedemle beraber koyun sürüsüyle beraber dağlara çıkmak istiyormuş. Dedem de tehlikeli olacağını düşündüğü için daha küçük olduğu için izin vermiyormuş. Ama bir gün o kadar ısrarlı davranmış ki, dedem diğer köpeklerin çokluğun da göze alaraktan sürüyle beraber gelmesine izin vermiş. Koyunlar gündüz sıcak olduğundan otlamadıkları için sürüyü akşamüstü otlatmaya çıkarırlar ve ertesi günün sabahına köye geri dönerler. Uçarın bu sürüyle ilk dağlara çıkış macerası olduğundan dedemin anlattığına göre lider köpek nasıl davranıyorsa, oda aynı şekilde onu taklit ediyormuş. Lider köpek bir tehlike gördüğü zaman hemen ileri fırlar havadaki diğer hayvanların kokusunu almaya çalışırken, bizim uçar da hemen kendisini ileri atarmış ve lider köpeğin neden böyle bir hareket yaptığını anlamaya çalışır hareketlerle etrafa şaşkın şaşkın bakıyormuş. Gece çöktüğü zaman köpekler huzursuzlanmışlar.
Köpeklerden hızlı koşanı sürünün etrafında daireler çizerek sürüyü dar bir alana toparlamış, böylelikle sürüyü daha kolay koruyabilirler. Diğer iki köpek sürünün sağ ve sol yanlarında mevzilenerek lider köpeğin saldırının nereden geleceğini sezmesini bekliyorlarmış. Bu bekleyiş arasında dedemde tüfeğini doldurmuş yerini almış saldırının gerçekleşmesini bekliyormuş. Dedem o telaş içerisinde uçarı unutmuş tabi. Derken beklenen saldırı gelmiş. Kurt sürüsü aralarından en hızlı koşanını sürüye saldırtmış. Lider köpek saldıran hızlı koşan kurt un peşine düşmüş. Mevzilenen diğer iki köpek diğer kurtların saldırısını döç vurarak püskürtmeye çalışıyorlar bu püskürtmeden kurtulup koyun sürüsüne yaklaşan kurtlarla de koyun sürüsüne yakın duran hızlı koşan köpek müdahale ediyor koyunları koruyormuş. Dedemde köydeki diğer köylülere kurt sürüsünün koyunlara saldırdığını haber vermek için hem de kurtları püskürtmek için devamlı ateş ediyormuş. En nihayetinde köpeklerin sayısının fazla oluşu ve koyunların sayısının az oluşu nedeni ile saldırılar kayıpsız atlatılmış. Saldırı nedeniyle köye hava aydınlanmadan dönen dedem, saldırının şokunu atlattıktan sonra uçarın olmayışını fark etmiş. Telaşla köyün içinde uçar ı aramış. Sonunda umudu kırılmış bir vaziyette bir taşın üzerine oturarak güneşin doğmasını beklemeye başlamış. Bir umut belki bir çalılığın içinde dedemi bekliyordur düşüncesiyle dedem güneşin doğuşuyla beraber gece sürüyü otlattığı yere gitmiş. Etrafına bakınırken çalılıkların arasında bir inilti duymuş. Bizim uçar bir kurdun boğazından yakalamış, kurt kendisine bir şey yapar korkusuyla bırakmamış kurt nefessizlikten ölmüş bir vaziyette öylece ikisi de çalılıkların üzerinde yatıyorlarmış. Uçar dedemi görünce kurdun boğazını bırakarak dedemin üzerine atlamış. Dedem sevincinden çılgına dönmüş, köye kadar uçarı kucağından indirmemiş.
Üç sene sonra köye gittikten sonra dedemle babaanemle özlem giderdikten sonra dedemle beraber ahır a gittiğimizde uçar beni sürüyü görmeye gelen bir tüccar zannetmiş olacak ki sürünün önünden çekilip o keskin bakışlarını benim üzerimden hiç ayırmayarak ahırın kapısının önüne yattı. Tabi ben hiç yanaşmadım yanına nasıl bir tepki vereceğini bilmiyordum çünkü. Dedemin anlattığına göre kafasının okşanmasından hoşlanmayan, sadece köy bebelerinin orasını burasını çekiştirmesine izin veren, hatta bebekleri sırtında köyün içinde gezdiren bir kişiliği varmış. Köylülerin geneli akraba oldukları için akşamları kapılarını kilitlemeden yatarlar. uçar evin bir parçası olduğu için evin girişinde oturma hakkı ambara girme hakkı olan tek hayvandır bizim ailede. Ama babaanemin yaptığı ne peynire tenezzül eder nede ambarda pişirilen ekmeğe tenezzül eder. O sadece kendi yemek tabağından yemek yer. Köyün her insanını tanır, köye yabancı birisi geldiğinde uzaktan yabancıyı süzer gözlerini ayırmadan,. Ta ki bir köylü yabancının yanına gidene kadar. Beni bile evin içinde gördüğü zaman öylece bir kenarda durur ve dedemin bana karşı olan tepkisini ölçerdi. Sonralardan anlamış olacak ki benimde bu toprakların, bu kültürün bir parçası olduğumu hiç umursamaz olmuştu bana karşı. Artık rahat rahat her yere gidiyor, dedemsiz ahıra girebiliyor, hatta karnını bile okşamama izin veriyordu. Artık bizim oralar uçardan sorulur olmuştu. Köyün bir numaralı bekçisi oydu. Onun olduğu yerde diğer köpekler bir adım geriden yürürdü. Eğer bir köpek uçarın istemediği bir şekilde davranırsa o sadece bir kere hırlardı havlamazdı bile. O köpek anlardı hemen durumu ve uçarın kızdığı şeyi yapmaktan vazgeçerdi. Boynunda çivili tasması, alnından boynuna doğru uzanan sarı tüyleri hariç bembeyaz tüyleri, siyah bir burnu,keskin bakışları, kocaman patileri, geniş göğsüyle takriben yüz yirmi kilo ağırlığında safkan kangal özelliklerinden fazlasını üzerinde taşıyan kişiliğiyle soylu bir hayvandı. Dedeme karşı derin bir saygısı olduğunu, onu görenler ve köpeklerin bakışlarından biraz anlayan herkes anlayabilirdi. Sürüyü otlatmaya dağlara gittiklerinde diğer köpekler sürüyleilgilenirken uçar dağın yamaçlarına çıkar ve diğer kurtlara ben buradayım dercesine dağların yüksek tepelerine bakardı.
Dağların tepelerinde yaşayan kurtlar çeşitli guruplar halinde gezerler ve koyun sürülerinin hangi mevsimlerde hangi dağ yamaçlarında otlanacağını iyi bilirler. Bir kurt sürüsündeki lider kurt düşmanı olana köpeklerin liderlerini tanır. Sürüyü nasıl müdafaa ettiğini savunduğunu bilir. Ve oda kendi saldırı stratejisini geliştirir. Kurt sürüsünün öncelikli hedefi lider köpektir. Çünkü onu alt ederlerse diğer köpekler başına buyruk davranır ve sürüyü müdafaa ederlerken çok kolay açıklar verebilirler. O yüzden lider kurt un yapacağı hamleler çok önemlidir. İyi bir lider kurt diğer kurtlara öncelikli hedeflerinin lider köpeği etkisiz hale getirtmek olduğunu sezdirir. Bunu yaparken de amacının koyun sürüsüne saldırmak olduğunu köpeklere sezdirmesi gerekir, asıl amacını gizlemek için. Kurt sürüsü koyunlara saldırırken asıl amacı lider köpeği kurt liderinin başka bir alanda mevzilendiği yere sürüklemektir. Bu yüzden en hızlı koşan kurtlar kendilerini lider köpeğin önüne atarlar. Lider köpek onları kovalarken aslında kurulan bir kurt kapanı tuzağına düştüğünü bilmemektedir. Derken lider köpek, lider kurdun ve onun sürüsünün arasında bulur kendisini. Dört bit yandan saldırıya uğrar. Sonunda da ölür. Artık sürüye saldırmak daha kolaydır. Lider kurt sürüsünü toparlar ve koyun sürüsüne saldırmak için başka bir strateji dener. Lider kurt çobanı yanıltmak için yamaç aşağı bir kayadan bir kayaya atlar. Ay ışığının etkisiyle oluşan büyük gölgesi çobanı yanıltır. Çoban sürüye hızlıca yanaşan bir kurt gördüğünü zanneder. Ama aslında bu bir göz yanılmasıdır. Ve diğer kurtlar gölgelerini mümkün olduğunca küçük tutmak için yerden adeta yılan gibi kıvrılarak sürüye saldırır. Ve diğer köpeklerin bozulan savunma mekanizmalarının oluşturduğu boşluklardan yararlanarak koyunları avlarlar.
Uçar bizim oralarda her kurt sürüsü liderini ulumasından tanır. Tabi kurt liderleri de uçar ı çok iyi tanırlar. Eğer kurtlar güçlü ve kalabalık bir sürü değillerse asla uçarın koruduğu sürüye saldırmazlar. Bir gün kalabalık bir kurt sürüsü koyunlara saldırmış uçarda birkaç kurtla beraber dağ yamacından aşağı yuvarlanırken başını bir kayanın sivri yerine vurmuş ve alnında bir yarık oluşmuş. O gün kurtlar epey bir koyun kaldırmışlar. Uçarda bu boğuşmalardan oluşan kurt dişleri iziyle beraberinde alnında bu yarıkta kendisine hatıra olarak kalmış. Kurtlara koyun verdiğini anlayınca utancından ahıra bile girmemiş. Dedemin yüzüne bile bakamıyormuş. Yemek tasını dedem dışarı çıkarmış yemeğini orda yemiş. Ama bu hatasını öyle bir telafi etmiş ki dilere destan bir efsane olmuş.
Bir gün dedemin bir kuzusu kaybolmuş. Genelde bu tür olaylar yaşanır kurtlar saldırmasa bile. Kuzu ya bir yerden düşmüş ayağını burkmuştur ya da bir çukura düşmüş çıkamıyordur. Dedem bu kuzusunu aramak için uçarı alıp dağa çıkmış yanında tüfeği olduğu için başka bir köpeğe de ihtiyaç duymamıştır. Herhangi bir saldırıda o uçarı korur, uçarda onu korur düşüncesiyle vermişler kendilerini dağlara. Hava aydınlamak üzereymiş ama ay daha batmamış. Derken bir kurt uluması sesi gelmiş. Dedem umursamamış dolunay olduğu zamanlar bu çok normaldir. Uçar ama uluyan kurdun hangi kurt sürüsünün lideri olduğunu anlamış. Telaşlı telaşlı hırlamaya başlamış dedemin etrafında daireler çiziyormuş. Dedem uçarın gözlerinde ilk kez bu denli telaşlı bakışlar seziyormuş. Dedemde telaşlanmış ve korkmuş, derken dağ yamaçlarından aşağı hızlıca koşan kurt sürüsünü görmüş. Dedem feneri nereye tutsa parlayan gözler görüyormuş. Tüfeğiyle ateş etmeye başlamış. Ama ikinci ateşte tüfek tutukluk yapmış. Gelen kurtlar belikli geçmiş zamandan yarım kalmış bir hesaplaşma için geliyorlardı. Onlar dedem için değil uçar için geliyorlardı var güçleriyle. Uçar bunu çok iyi biliyordu. Uçar güçlü sesiyle gökyüzünü yırtarcasına havlamaya başlamış. Köydeki diğer köpekler bu sesi duyunca ok gibi fırlamışlar. Liderlerinin bu havlamasının ne anlama geldiğini bilen köpekler köyün her köşesinden fırlayarak dağlara doğru koşmaya başlamışlar. Dedemde köye doğru koşuyormuş. Uçar kurtlarla dedem arasında bir ileriye doğru hamle yapıyor bir dedeme doğru koşarak onu korumaya çalışıyormuş. Çılgına dönmüşçesine kendini iki tarafa savuruyor, adeta fırtınaya tutulmuş bir yelkenli gibi akın akın gelen kurt dalgasını göğsünü siper ederek savuşturmaya çalışıyormuş. Dedem çok yorulmuş artık hızlı koşamıyormuş. Ara sıra duraksıyormuş bile. Uçar bunu fark etmiş. Uçar için yapılacak son bir hamle kalmış. Oda o öncü kurt dalgalarının arkasında ki asıl tehlike olan ve lider kurdunda içinde olduğu kasırgaya karşı dişleriyle kılıç, göğsüyle kalkan olup koşmaktır. Çünkü ancak o zaman diğer kurtlar dedemden uzaklaşır ve kendi liderlerini korumak için geriye doğru koşarlar.
Uçar havlamayı kesmiş artık. Uçar havlamayı kesince dedemde dönmüş geriye ve dedemle uçar göz göze gelmişler. Bu onların birbirlerinin gözlerine son saygı dolu bakışları olmuş. Uçar son kez dedeme bakıp, kısık birselse havladıktan sonra kurt sürüsüne doğru koşmaya başlamış tüm soyluluğuyla. Kendisine doğru gelen kurt galgalarını döç vuruşlarıyla savuşturuyor, lider kurdun olduğu yere doğru var gücüyle koşuyormuş. Bütün kurtlar uçarın peşine vermişler kendilerini. Dedemde artık koşmuyormuş, çünkü kendisini kovalayan kurt yokmuş etrafta. Diğer köpeklerde dedeme çok yaklaşmışlar artık. Derken sesler kesilmiş artık sadece köyden uçarın imdadına yetişmeye çalışan köpeklerin adeta cankurtaranın siren seslerine benzeyen havlama sesleri geliyormuş. Dedem sesler kesilince anlamış ki artık uçar yaşamıyor. Artık can dostu hayatta değil. Kendisini koruyan evini koruyan, hayvanlarını koruyan Allahın ona vermiş olduğu o soylu hayvan o güzel köpek artık yaşamıyor. Köpekler dedemin yanına gelmişler, ama saldıracak bir kurt kalmamış etrafta hepsi dağlara çekilmişler. Köpeklerde gözlerini dağlara dikip liderlerinin geri dönmesinin umuduyla bekliyorlarmış sesizce. Ama geri dönmeyecektir artık uçar. O kendisini feda etmiştir, bir zamanlar onu hayata döndüren insan için. Sahibinin kendisine harcadığı emeği bilincinde olarak o bunu şeref duyarak yapmıştır.
Dedem, uçar’ı hep aklımdaki görüntüsüyle hatırlamak istediğinden uçarın ölüsünü almaya gitmemiştir. Ve diğer köpeklerle beraber köye dönmüştür. O gece dağlardan gelen kurt uluma sesleri çok güçlüymüş. Kendilerinin bir numaralı düşmanını, baş belalarını haklamışlardır.
İşte bir lider olmak bir kitleye hitap etmek, böyle bir şeydir hayvanlar âleminde de. Bu soylu köpeğin bu hikayesi de bize en güzel örnek teşkil etmektedir.
Liderlik kolay iş değildir. Canını ortaya koymayı gerektirir, büyük sorumluluklar gerektirir, mücadele gerektirir, en önemlisi de yılmamayı gerektirir.
Doğa kuralları yanında insanların koyduğu kuralların hiçbir manası yoktur. Elbette okyanuslar bize verdiklerini bir gün bizden geri alacaktır. Bir lider hangi ideolojiyi benimsemiş olursa olsun, mutlaka saygı göstermek gerekir. Düşmanın olsa bile. Tabi gerçek bir liderse.
ERNESTO CHE GUEVERA olmak böyle bir şeydir…
KÜRŞAD olmak böyle bir şeydir…
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK olmak böyle bir şeydir…
YAZAN:ÖZGÜR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder