Büyükşehirlerde, yaşamaya 'mahkûm' olup da hayatından memnun olan Anadolu insanı yok gibidir. Metropol uğruna birçok fedakârlığa katlanan bu insanlar; şehir gürültüsünü, köy sessizliğine değişmeye mecbur kalmışlar. Trafikle yaşamayı öğrenmiş, çöp kokusuna alışmış, gürültüyle dost olup, dostluğu rafa kaldırmışlar...
Akıllarından çıkaramadıkları köylerine geri dönmenin mümkün olmadığını gördükleri için de köy özlemlerini giderecek yeni bir yol bulmuşlar: "Köy Piknikleri". Bu yüzden haziran, temmuz, ağustos aylarından herhangi bir pazar günü, yolunuz Belgrat Ormanları'na düşer de, kemerlerden geçerek ormanın içine girerseniz, Anadolu'yu hatırlatan davul zurna sesleri çarpıverir kulağınıza. Sıla hasretini giderme gayretleridir işittikleriniz. Büyükşehirlerde kurulan köy dernekleri tarafından organize edilen pikniklerde insanlar, bir gün boyunca şehirden uzakta, tabiatla iç içe yaşıyor. Yöresel yemekler yeniliyor, halk oyunları oynanıyor, esi dostlar bir araya geliyor, konuşuluyor eğleniliyor, eski günler yad ediliyor, uzaklardan memleket havası koklanıyor.
GÜN GÜNEŞLE BAŞLAR
Köyümüzün piknik gününe katılabilmek için biz de bir pazar sabah erkenden yola koyulduk. Ne zamandır yüreğimizde tütüyordu memleketimiz. Kemerlerden geçtik, Kemerburgaz' a girdik. Arabanın camından zorlanarak okuyabildik bir ağaca iliştirilmiş " Gülbahçe köyü piknik yerine gider" yazısını. Biraz İleride çocuk cıvıltılarıyla davul zurna seslen karşıladı bizi. 50' ye yakın otobüs ve özel araba sıralanmıştı piknik yerinin yanında. Arabamızı park ettikten sonra altından yok denecek kadar az bir suyun canlı cansız akmaya çalıştığı küçük, tahta köprüden geçerek piknik yerine ulaştık.
Saat sabahın 7.30' u. Sanırım geri kalmışız. Kahvaltılar bitmiş bile. Meğer 6.30 civarında gelip masa tutarlarmış (piknik yerinde tahta masalar var). Sonra bidonu eline alan çeşme başına, su sırası beklemeye Çeşme getirilen su çay için kaynatılırken, bir taraftan da kahvaltı masası kurulur. Bir gün önceden hazırlanan börekler, kekler masalara dizilir... Salatalar yapılır; kızartmalar hazırlanır. Küçük çocuklar için salıncaklar kurulur. 7.30'a kadar kahvaltı biter, bulaşıklar bile yıkanırmış.
Neyse ki aç kalmadık. Anadolu insanı aç bırakır mı misafirini? Yalnız kuş sütünün eksik olduğu bir masaya oturttular bizi. Açık havada, mis gibi kokan ağaçların arasında, çocukların koşuşturmalarını seyrederek yapılan bir kahvaltı... Kahvaltı tamamlanınca sıra masa masa dolaşarak akrabaların ve köyün yaşlılarının hatırlarını sormaya, gönüllerini almaya geliyor. Tam bir bayram havasında her şey.
KEŞKEGE KAŞIK ÇALMADAN OLMAZ
Piknik yerinin ortasında başka bir hareketlilik göze çarpıyor... Dernek tarafından görevlendirilmiş 6-7 kişi bir gün önceden gelip koyun kesmişler. Kocaman kazan kurulmuş ateşin ortasına. Yarma ve etle yapılan, Anadolu sofrasının baş tacı pişiyor içinde: Keşkek. Biri kazanın altına devamlı odun atıyor. 3-4 kişi nöbetleşe karıştırıyor.
Diğer tarafta bir masa. Üzerinde ütüler, halılar, bisiklet, deterjanlar, baskül, çeşitli mutfak eşyaları, toplar, oyuncaklar, aklınıza ne gelirse... 3 tane de Cumhuriyet altını. Bunlar çekilişte verilecek armağanlar. Yanda, başka bir masada pikniği organize eden başkan ve yönetim kurulu oturmuş, hararetli hararetli çekilişle ilgili son hazırlıkları gözden geçiriyorlar.
Köyün ismi, kuruluş yılı ve amblemi yazılı olan kalemler yaptırılmış. Küçük kağıtlara yazılmış çekiliş numaraları kalemlerle birlikte poşetlenmiş, hazır durumda. 4 genç masa masa dolaşarak numaralı kalemkri satmaya başlıyorlar. Kalem, fiyatına satılmıyor; tanesi 250 bin lira. Toplana cak paralar derneğe, köy yararına... Herkes 3 tane, 5 tane alıyor; hatta ıo tane bile alan var.
Yemek saati yaklaştıkça ortalık daha da hareketleniyor. Odun ateşinde pişen keşkek hazır. Hazır olmasına hazır da yeni gelin gibi nazlanıyor kapağının açılması için. Önce köyün en yaşlısı geliyor, çekiyor besmeleyi ve cebinden çıkardığı 1.000.000. TL' lik banknotu kazanın üstüne bırakıyor. Arkasından diğer köylüler, gönüllerinden ne koparsa. Eh artık kapağını açabiliriz. Herkes kazanın başında. Sırada Kur'an okuma ve dua var. 'Amenerrasulü' aşr-ı şerifi okunuyor. Hanımlar da hoparlörden yükselen duayı oturdukları yerden dinleyip, yürekten amin diyorlar. Pişen keşkek ikişer kişinin taşıdığı koca koca tencerelere boşaltılıyor. i kişi de elindeki kepçe ile masalara dağıtıyor. Tabaklar, tencereler keşkekle doluyor. Bugünkü mönü keşkek. Sadece keşkek değil elbette. Anadolu kadını durur mu, ızgara etler, köfteler, şişler hazır, kızartmalar yapılmış, karpuzlar kesilmiş. Pilav bile yapanlar var. Tüm rejimde olanlara inat oturup önce keşkeği, sonra da diğer hazırlananları -açık hava iştahımızı daha da açmıştı- afiyetle yedik. Çaylar da demlenmek üzere.
EGLENCE DE iBADET DE BiRLIKTE
Bu sırada yeni bir hareketlilik başlıyor. Namaz vakti geldiğinden herkes abdest alıyor. Ardından köyün eski hocasının yanık sesiyle okuduğu ezan. Saflar oluşmuş bile. Ön saflarda yaşlılar; çocuklar ve gençler daha arkalarda. Cemaat halinde kılınan namaz, milletimiz ve İslam aleminin birlik ve huzuru için okunan dualar.. Huşu içinde masalarına dönüp huzurla çaylarını yudumlayan bizim insanlarımız, Anadolu insanı...
Yemekler yendi, namaz kılındı, çekiliş de yapıldı ya; davul zurna tekrar çalmaya başlıyor. Evet, eğlencenin, halayın vakti geldi artık. Büyük küçük herkes halaya katılıyor. Akşama kadar sürecek eğlence başlıyor. Kalabalıktan ayrılıp ormanın içlerine doğru biraz daha ilerliyoruz. Ne çocuk sesi, ne de davul zurnanın sesi kalıyor duyulan. Büyük bir sessizlik. Sanki nefesler tutulmuş, rüzgârda sallanan yaprakların hışırtısı, cıvıl cıvıl kuşların sesi ve suyun şırıltısını dinliyor bütün kulaklar. Tabiatın ortasındayız. Arada 1-2 sinek yüzümüze teğet değip geçiyor. Cep telefonumuzun ansızın zırıldayan sesi bir kaç dakikalığına da olsa ayırdı bizi daldığımız alemden. Ama kısa sürede geri döndük.
Piknik yerine geri geldiğimizde oynamaktan yorulan bir kaç kişiyi ağaçların altında kestirirken gördük. Küçük çocuklar ise çoktan uyumuşlardı. Gençlerin maçları da bitmişti bu arada. Kazananlar gül erek, yenilenler sinirden yüzleri kıpkırmızı, yine de dost, yine de sarmaş dolaş döndüler yanımıza.
ARTIK GiTME VAKTi GELDi
Güneş yavaş yavaş uzaklaşmaya başlıyor. Ezan okundu, namazlar kılındı. Çaylar içildikten sonra yavaş yavaş eşyalar toplanmaya başladı.Tıpkı sabah olduğu gibi gençler masa masa dolaşıp yaşlılar ve ahbaplarla görüşüyorlar, 'Allah'a ısmarladık' diyorlar. Saat 18.00'de hoparlörden bir ses: "Yarım saat sonra otobüsler hareket edecektir, lütfen çöplerinizi toplayın, sönmemiş ate§ bırakmayın!" Otobüsle gelenler eşyalarını otobüslere, arabaları ile gelenler arabalarına yerleştiriyorlar. Çocuklar yerlerini çoktan almışlar bile... Ama büyüklerin yapacakları son bir görevleri daha var. Piknik yeri son bir kez daha gözden geçiriliyor. Çöp kalmış mı, sönmemiş ate§var mı, ormana, ağaca zararlı herhangi bir durum var mı? Uyuyup kalan olmuş mu? Son kez her yer gözden geçirilip, gönül rahatlığı ile arabalara biniliyor. Davul zurna ile gelinen yerden büyük bir sükünetle ayrılıyoruz. Yüreklerde tek bir tesel. li var: "Seneye tekrar görüşmek üzere inşaallah..."
/Şehri Karaboğa
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder