İlköğretmen okulundan mezun olmuş, on sekiz yaşını henüz tamamlamış genç bir ilkokul öğretmeniydi. Mezun olduğu okulun bulunduğu büyük şehirden, bir akşam, görev yapacağı doğudaki şehre doğru yola çıkmıştı. Görev dilekçelerini alırken, bir bakanlık görevlisinin, dilekçelerindeki, Türk bayrağının dalgalandığı her yerde çalışırım, ifadesine çektiği cık cıkın anlamını şimdi anlıyordu. Bu güzelim şehirde bir yıl daha kalmanın çaresine baksaydım düşüncesini içinden geçirdi.
Oldum olası yolculuklarda, ışıkları bir yıldız gibi parlayan evlerde yaşayanların acı tatlı yaşamlarını düşünür, o anda evinde olmadığı için garipser hüzünlenirdi. Uzun ve zorlu bir yolculuktan sonra görev yapacağı köye ulaşmıştı. Onu güç bir görevin beklediği şimdiden belli oluyordu.
İlk günler evini ve okulunu hazırlamanın telaşıyla yıldırım gibi geçmişti. Her şey yolundaydı da köyün köpekleri yüzünden rahatça köyü gezememesi canını sıkıyordu.
Öğretmen demek sorunlara çare bulmak demekti. Henüz taze olan psikoloji bilgisini konuşturdu. Köpeklerin lideri durumundaki iri ve kapkara köpeği sahipleri KOLO diye çağırıyorlardı. O da kolo kolo diye köpeği ünledi. Hayvan az sonra çıktı geldi. Bir öğretmene bir de elindeki, çevreye tereyağı ve kavurma kokuları salan, lavaş ekmeklere baktı. Durumu anlamaya çalıştığı açıktı.
Köpeği günlerce besledi. Artık birbirlerini seviyorlar ve güven duyuyorlardı. Aralarında şakalaşmalar hatta güreşmeler başlamıştı. Öğretmen daha çok köye çıkması gerektiğinde koloyu çağırıyordu. Onu öğretmenin yanında gören diğer köpekler kuyruklarını kıstırıp kıvrılıp yatıyorlardı.
Bir gün acilen öğretmenin köye çıkması gerekti. Her zaman olduğu gibi koloyu çağırdı, ama köpek ortalarda görünmüyordu. Çabaları yanıt bulmayınca kolo olmadan yola çıktı. Yanıldığını çok geçmeden anladı. Çevresini kolo hariç köyün bütün köpekleri sarmış, havlamaları duyan diğerleri şenliğe koşmuştu. Aralarında önceden görmediği boynu tasmalı çoban köpekleri bile vardı.
Köpeklerden birinin arkasına dolanıp üstüne atlama pozisyonu alması, öğretmenin canhıraş bir çığlıkla koloyu çağırmasına neden oldu.
Kolo büyük bir hızla gelip adeta bir fren yaptı. Diğer köpekler ya havlamayı kesmişler ya da ne durudan havlıyorlardı. Ancak iri bir çoban köpeği şaşkınlığı geçince, koloya sen kim oluyorsun gibilerden bir bakış atıp şiddetle öğretmene havlamaya devam etti.
Kolonun liderliğine gıcık olanlarla diğer çoban köpekleri taraf olup iri çoban köpeğini tutar göründüler. Açıkçası kolonun tarafı zayıf kalmış görünüyordu.
İki köpek diğerlerinin dalaşmasını istemediklerini belli ettiler. Köylüler ve bu arada çoban da anlaşılan iki liderin dalaşmasında bir sakınca görmemişlerdi.
İki köpek uzunca bir süre dalaştı. Canları yandıkça saldırıları daha sert oluyordu. Nihayet çoban köpeği kolonun çıplak ve korumasız boynunu dişledi.Kolo da aynı yanıtı vermek istedi ama tasmanın sivrileri buna olanak tanımıyordu.
Kavga kolonun boynundaki yaradan toprağa kanının karışmasıyla korkunç bir hal aldı. Çevredekiler bu dalaşın sonunun neye bağlı olduğunu anladılar. Köpekleri ayırmak için ortaya atılanlar can havli ile kaçıyorlardı. Çoban bile çare olamadı.
Öğretmenin öğrencisi olan, kolonun sahibinin küçük oğlu çaresizce öğretmenin elini çekiştirdi. Öğrencisinin bu tepkisi ile şoka giren öğretmen birden iki saldırgan köpeğin arasına daldı. Kendinden beklenmeyen bir güçle çoban köpeğini tasmasından tutup yana savurdu. Zaman adeta bir süre dondu. Ne garip kolo uygun durumda olan rakibine saldırmıyordu. Bunu fırsat bilen insanlar ortaya atılıp köpekleri tuttular.
Kendine gelip elini yüzünü yıkayan öğretmen yanından ayrılmayan koloya ecza dolabından ilk müdahaleyi yaptı. kolo kokusu ve acısına yabancı olduğu ilaçlara rağmen gıkını çıkarmıyordu. Çünkü onları kendine dostu uyguluyordu. Çünkü dostlar dostları için doğru olan her şeyi yaparlardı.
Daha sonra öğretmeni koloyu kasabaya veterinere götürürken küçük sahibi de arabaya bindi. Çocuk kolonun koca kara kafasını öğretmeninin dizine yaslayıp güvenle uyumasını hiç kıskanmadı. Çünkü öğretmeni bunu hak etmişti.
/Bulut
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder