Avrupa Birliği kapısına dayandığımız bugünlerde en çok konuşulan konu tarım. Tartışmalar ise organik (ekolojik) tarımda odaklanıyor. Anadolu'nun bilgi ve toprak zenginliğine işaret eden Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği kurucusu Victor Ananias, organik ürün tüketim seferberliği ve ihracat formülünü öneriyor.
O, hep toprağa dair hayaller kurdu. Daha on üçündeyken Anadolu’nun bağrına düştüğünde doğala, saflığa özlemi Victor Ananias’ı ekolojik (organik) yaşam ve ürünler konusunda en çok hatırlanan sima yaptı. Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği kurucusu Ananias’ın, Avrupa Birliği kapılarına dayandığımız şu günlerde Anadolu çiftçileriyle ilgili yeni bir hayali var: “Tarımımızın Avrupa’ya karşı kurtuluş reçetesi organik tarım. Organik ürün tüketimini artırıp keşke her köyü bir marka, her çiftçiyi girişimci yapabilsek.”
Victor Ananias’ın hikâyesi “doğru çiftçiden, doğru ürünü tüketiciye ulaştırmak” amacıyla Bodrum’da pazar tezgâhı açmasıyla başlar. Anne ve babası Victor 13 yaşındayken ayrılır. Küçük yaşta gelen bu acı hayattaki adımlarını hızlandırması gerektiğini hatırlatır ona... En yakın dostları öğretmenler ve “bilge insanlar” dediği köylüler rehberi ve destekçisi olur, Şilili baba ile Türk annenin oğlu Victor’un. Zamanla, çocukluğunun Yalıkavak Köyü Victor’la birlikte büyüyüp turistik bir belde hâline gelir. Yeni insanlarla tanışır. Sivil toplum kuruluşlarına üye olur; ancak onların hiçbiri kendisini tatmin etmez.
Halbuki Viktor Ananias’ın projeleri vardır, hayatının anlamını keşfedeceği bir oluşumun içinde bulunmak niyetindedir. Sonunda, insanları tanımanın yolunu pazar tezgâhında bulur. İşin sırrının alışverişte olduğunu keşfeder. Alınanın, satılanın, alan ve satan kişilerin güvenirliği, doğallığı, çevresine zararsızlığı önemlidir onun için... Birçok ülkede bulunur; ama dönüp yine Anadolu’ya gelir. Türkiye’nin ilk doğal ürünler mağazası diye adlandırılan Başak Ticaret, sonra Bodrum’da açılan Buğday Restoranı ile ticareti farklı bir platforma taşır. Ticarethaneden çok dernek hüviyetine bürünen iki oluşum da Victor’a yeni şeyler öğretir. Toprak, başak, alışveriş derken Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği çıkar ortaya bir gün... Şimdi ekolojik tarım dendiğinde Türkiye’de ilk akla gelen isimlerden biridir artık...
Organik tarım yasası tarımın önünü açar
Victor Ananias’la tohumu atılan Buğday Hareketi; 500 üyesi, yüzlerce gönüllüsüyle ekolojik tarımın tanınması, yaygınlaşması alanında öncülük yapıyor. Hareket, ekolojik ürün tüketiminin artması, biyolojik çeşitliliğin korunması, çiftçilerin imece modeliyle yeniden örgütlenmesi, toprakların korunması, konvansiyonel tarım yerine organik tarımın güçlendirilmesi gibi çapı dünya tarımını bile etkileyecek büyüklük ve önemdeki konuları tartışıp gündeme taşıyor. Domatesin, buğdayın, üzümün, pırasanın, fındığın, zeytinin doğalı; ilaçla kirlenmemiş bakir Anadolu toprağının ürünlerinin yenmesi, bunların üretimi, tüketilmesi, satılması için gayret sarf ediyor.
Victor Ananias’ın içinde bulunduğu hareket en son geçen hafta yapılan İkinci Tarım Şûrası’nda sessiz ama derin işler yaptı. Organik Tarım Yasası gibi AB’ye üyelik sürecinde Türkiye’nin yeni atılım, politika ve stratejilerini yoğurduğu yeniliklere imzasını attı. Buğday etrafından toplanan gönüllüler tarımda farklı ama bir o kadar güçlü değişimlerin yaşanması için Türk halkını uyandırmayı, “tarıma ve hayata bir de burdan bakın” demeyi vazife olarak görüyor. Geçen hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilerek yürürlüğe giren Organik Tarım Yasası’nın oluşturulmasında Buğday gönüllüleri önemli katkılar sağladı. Anadolu çiftçisinin, satıcı ve tüketicinin haklarının korunması, çoğaltılması, Avrupa ve dünya ile rekabet edebilir bir yapının oluşturulması onlar için ‘kızıl elma’ desek yeridir. Buğday birlikteliği iki hafta önce Uluslararası Tarım Örgütü’nden (FAO) de başarı madalyası aldı.
AB kapısındaki Türkiye’nin tek hedefi tarım sektöründe rekabet gücünü kazanarak, üretimini büyüterek sürdürmek. Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü’nün sık sık dile getirdiği bu hedefe ulaşmak için yıllardır izlenmiş politikaların aksine farklı ve hızlı adımlar atılıyor. Tarımda yaşanan zihniyet değişimine işaret eden Victor Ananias, AB sürecinde karşımıza çıkacaklarla ilgili çok önemli uyarılarda bulunuyor. Nüfusunun yüzde 40’ından fazlası tarımla, hayvancılıkla hemhal olan Anadolu’da organik tarım kapasitesinin (ekolojik tarım) yani ilaçsız, hormonsuz, genetik müdahalesiz çiftçiliğin öne çıkarılmasını öneriyor. Halen toplam tarım üretimi içinde binde 6’lık paya sahip organik tarım kapasitesinin kısa sürede yüzde 15—20’lere çıkarılabileceğine inanıyor. Bunun için yapılması gereken tek şey pırasadan, buğdaya, mısırdan domates ve lahanaya Türk tüketicisinin de artık organik ürün tüketimine yönlendirilmesi.
Her köy marka olabilir
AB ve Anadolu çiftçisi arasında çok ciddi sosyal ve ekonomik farklar var. Bu yüzden Victor Ananias, “Kimse Anadolu’daki çiftçiyi, devletin sürekli desteklediği, ileri teknoloji ve bilgisayar kullanan Hollanda’nın çiftçisiyle kıyaslayamaz.” diyor. Türkiye’nin kendine ait olanlara sahip çıkmaması halinde tarımda ciddi kayıplar yaşabileceğini dile getirip fırsatlara işaret ediyor: “Nüfusunun yüzde 40’ı topraktan geçinen bir ülkeye bunu yüzde 10’lara düşürün, daha da azaltın deniyor. Bu Türkiye için felaket olur. En güçlü olduğumuz alanda zayıflayamayız. Ekolojik tarım ve ekolojik ürün tüketimi teşvik edilirse Anadolu hem Avrupa’nın organik bahçesi olabilir, hem de çiftçi dışa bağımlılıktan kurtulup kendi parasını kazanır. Köyler yeni bir dönüşüm yaşar. Avrupa zaten bunu yapıyor şimdi. Organik ürün tüketimi ve organik tarımla biz de hep şikayet edilen parçalı küçük arazilerde çiftçinin kazanmasını sağlayabiliriz. O zaman her çiftçi bir KOBİ, her köy bir marka olur.”
Anadolu, hem 11 binden fazla türle biyolojik çeşitlilik alanında hem de bilgi olarak organik tarım konusunda Avrupa’dan güçlü. Avrupalı çiftçilerin yeni kullanmaya başladığı Ay Takvimi’nden Anadolu çiftçisi asırlardır yararlanıyor. Turşuların yapılmasından ekim dikim gününe kadar birçok kritik karar bu takvime göre alınıyor. Yani, Türk çiftçisinde “yaşayan bilgi” var. Bu, organik tarım alanında bilimsel bilgiden daha önemli. Avrupa bunları yeni öğreniyor. Bütün bu birikime karşı en büyük çıkmaz, organik tarımın payının yüzdelik dilimlerde bile yer alamaması.
Anadolu organik tarım cenneti gibi
Yurtdışına satılan bu üretimin çoğu gül, fındık, kayısı, sultani (üzüm), kurutulmuş domates, incir ve pamukta gerçekleştiriliyor. Halen organik tarımla uğraşan çiftçi sayısı 12—13 bin olarak belirtiliyor. Organik tarımla üretilen pamukta dünya üretiminin yüzde 35’i Anadolu’da gerçekleşiyor. Daha önce bu oran yüzde 40’lardaymış. Kayısı ve fındıkta rakibimiz yok. Gül konusunda Romanya ve Bulgaristan atak yapıyor, yeni ekimler yapılıyor. Ancak istenirse bu alanda Türkiye liderlik yapabilir.
Yabancıların organik tarım ürünlerini kolay ve ucuza alacağı en uygun ortam Anadolu olduğundan bu alandaki gelişim trendi sürüyor. Ancak yurtdışına satılan binlerce tonluk ürünün, bugüne kadar ülkemizde itibar görmemesi, organik tarımda iç pazarın oluşturulamaması Türkiye’nin yaşadığı en büyük sıkıntı. Organik tarım ürünü tüketen aile sayısı 10 bini bulmuyor. Ürünlerin dükkanlara pahalı fiyatlardan ulaşması, organik ürün tüketiminin ‘sosyetik’ ya da ‘zengin işi’ algılanması, düzenlemelerdeki eksiklik ve denetimsizlik bu sorunu büyüttükçe büyüttü. Hele ki ekolojik ürün, doğal ürün, en doğal hatta ‘en hakiki organik ürün’ tabelaları her yere yayılınca, bu işi gerçekten yapanların canı çıkıverecekti. Neyse ki bugüne kadar organik tarıma gönül vermiş çiftçi ve satıcıların imdadına geçen hafta çıkarılan Organik Tarım Yasası yetişti. Meclis’te ele alınan yasa tasarısı 1 Aralık’ta kabul edilerek yürürlüğe girdi.
Mutfaklar organik tüketirse pazar büyür
Viktor Ananias, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nda kurulacak Organik Tarım Komitesi’nin bu tür tarım faaliyetlerinin kontrol, sertifikasyon işlerini yürüteceğini belirtiyor. Bundan sonra organik tarımla ilgili ticaret, tanıtım, araştırma ve faaliyetler bakanlık tarafından gerçekleştirecek. Kontrol ve sertifikasyon kuruluşları oluşturulup ürünler sertifikalandırılacak. Bu sertifikayı almamış üretici ve satıcılar “organik ürün veya organik girdi” adı altında ürün satışı yapamayacak. Aksi halde 10 ila 50 milyar lira arasında para cezası kesilebilecek.
AB tarım politikalarının, Türkiye’yi standartlarını artırma yönünde zorladığını kabul eden Ananias, konvansiyonel tarım dediği, ilaçlı tarımın bile organik tarım alanlarının ve faaliyetlerinin artmasıyla daha kontrollü yapılacağına işaret ediyor. AB’nin “iyi tarım” uygulamalarının Türkiye’de de hedef haline getirilmesinin en güzel yolu, organik tarım alanlarının sayısının artırılması, pazarda, markette organik ürün tüketiminin alabildiğine körüklenerek, büyümenin iç pazarla birlikte sağlanması gerekiyor. Victor Ananias, organik tarım ürünlerinin, diğerlerine göre ucuz mal edilebileceğini de savunuyor. Örneğin pırasa organik tarım yöntemleriyle üretilmesi halinde, seracılık ya da ilaçlı tarım yöntemlerinden daha ucuza mal edilebiliyor.
Tercihini organik tarımdan yana kullanacak bir Türkiye’nin karşısına çıkacak en önemli iki sorun var. Bunlardan biri tarım arazilerinin ilaçtan temizlenip, eski organik zenginliğe kavuşturulması, ikincisi rekabetçi ve denetlenen bir organik tarım iç piyasasının oluşturulması. İç ve Doğu Anadolu’da, Ege ve Akdeniz’in bazı kısımlarında kirlenmeyen topraklar organik tarım için iyi fırsatlar sunuyor. Tarımın önündeki yakın tehdit ise Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) olarak adlandırılan tohum ve ürünlerin Türkiye pazarı ve tarımına girmesi.
Viktor Ananias, Organik Tarım Ulusal Strateji Raporu’nun içeriğinin oluşturulduğunu ve önümüzdeki günlerde yayınlanacağını hatırlatarak, “Asıl iş ve en yakın hedefimiz organik yollarla üretilen meyve, sebze ve gıdaların geleneksel mutfağa girmesi. O zaman yakın dönemde organik tarımın payı yüzde 1’lere çıkar. Beş on yılda bu oranı yüzde 15—20’lere çıkarmamak için hiçbir gerekçemiz olamaz. Çiftçinin de tüketicinin de önünü açmanın tek yolu bu.” diyerek gelecekten umutlu olduğunu vurguluyor.
ORGANİK (EKOLOJİK) TARIM NEDİR?
Organik tarım, üretimde kimyasal girdi kullanmadan, üretimden tüketime kadar her aşamada kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim biçimi olarak tanımlanıyor. Doğaya, insan sağlığına zarar vermeyen yöntemlerle, biraz fazla el işçiliğiyle yapılan tarımın diğer adı. Toprak, su ve havayı kirletmeden çevre ve insan sağlığını korumak temel amaç. Geçmişi 20. yüzyıla dayanan kavram, ozon tabakasının incelmesiyle başlayan çevre koruma tartışmalarından sonra literatürdeki yerini aldı. Pestisit ve tarımdaki kimyasalların topraktaki tahribatlarının insana, hayvanlara ve bitkilere verdiği zararlar, bütün dünyada ekolojik tarım alanında sivil toplum hareketleri oluşmasını sağladı. Mevcut yasalara göre organik ürünlerin sertifikalı olması gerekiyor. Yeni yasa sayesinde ‘Organik, ekolojik, biyolojik ürün’ ibarelerinin yer aldığı ürünleri raflarda daha çok göreceğiz. Tüketicilerin doğal, hormonsuz gibi muğlak ibare ve etiketlere itibar etmemesi ve organik ürün amblemini sorması gerekiyor. Ambalaj veya satış noktalarında bu ibarenin olması artık zorunlu. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın bu alanda seçtiği 7 kuruluş sertifikasyon yetkisine sahip. Mavi yeşil yuvarlak içinde Türkiye haritası bulunan amblem, raftaki organik denetimin de adı olacak. Organik ürünün temelinde yatan mantık, herşeyi mevsiminde tüketmek, kerevizi, pırasayı, havucu, portakalı kışın; domatesi, biberi, çileği, kayısıyı yazın yemek. En yakın üretim yerinden alarak da bölgesel ve organik tarım ürünü tüketme imkanı sağlayabilir.
/Fatih Uğur
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder