7 Aralık 2007 Cuma

Modern Dünya Köylüler Kadar İletişim Kuramıyor



Dilini bilmediği bir ülkenin köyünde, tek başına iki buçuk sene kulübede yaşamak zorunda kalan Azize Ethem, hatıralarını kitaplaştırdı. Köydeki insanlarla arasında geçen ironik hikâyeleri samimi bir üslûpla kaleme aldığı İngilizce kitap, yakında Türkçe olarak da okuyucusuyla buluşacak.

“Köyde lisan bilmeyen bir insanla iletişim kurmak, büyük bir şehirde çok eğitimli biriyle iletişim kurmaktan çok daha kolay.” Türkiye’deki insanların yardımseverliğinden çok etkilenmiş Azize Hanım, ne zaman sıkıntı yaşasa, komşularının imdadına koştuğunu ve her türlü sorununda yanında olduklarını anlatıyor. 



Ağaçlarla çevrili bir köy yolunun sonuna gizlenmiş, Şahin Çiftliği. İçeride ilk olarak çiçek kokuları karşılıyor misafirleri. Ardından ayva ağaçları, arı kovanları, göl kenarındaki çiftlik evi ve bu görüntüleri tamamlayan kuş cıvıltıları... Evin köpeği Simba’yı takip ederseniz yol bahçedeki atölyeye götürür sizi. Burada, elinde bez bebek yapan İngiliz asıllı Azize Ethem’le İznik’in köylerinde yaşayan birkaç kadını iş başında bulursunuz. Azize Ethem İngilizce konuşuyor, köylü kadınlar Türkçe. Ama kimse bu durumdan şikayetçi değil. İki taraf da birbirlerini çok rahat anladıklarını söylüyor. Azize Hanım, dillerini bilmese de, köydeki insanlarla iletişim kurmanın şehirdekilere göre çok daha kolay olduğunu söylüyor. Atölye beş senedir faaliyette. Azize Ethem’in kızıyla çizdiği bebekleri köyden gelen kadınlar dikiyor. Böylece hem üretmiş hem de para kazanmış oluyorlar. Bez bebekler farklı şehirlere, hatta ülkelere satılıyor.

Azize Ethem, II. Abdülhamid’in soyundan gelen Mehmet Selim Ethem’in eşi. İznik’teki çiftliklerinde sakin, huzurlu bir hayatları var. Fakat bugünlere gelmeleri kolay olmamış. Uzun süre S. Arabistan’da yaşayan çiftin Türkiye’ye dönmeye karar vermesi, beraberinde zorlu fakat bir o kadar da ilginç olayların yaşanmasına sebep olmuş. Özellikle Azize Ethem için derin bir hayat tecrübesine sebep olan hatıraları geçtiğimiz aylarda yayımlandı. “Beyond The Orchard” (Bahçenin Ötesi) adıyla Çitlembik Yayınları’ndan İngilizce olarak basılan kitap, Ethem’in özenle baktığı bahçesinin görünen güzelliğinin ardında yaşananlara ışık tutuyor. Kitabın Türkçesi de aynı yayınevinden piyasaya çıkacak.

Azize ve Selim Ethem, çiftliği gezdirirken buraya ilk geldiklerinde çok farklı bir yer olduğunu söylüyorlar. Eskiden büyükbaş hayvanların yetiştirildiği bakımsız mekân, çiftin yoğun gayretiyle bugünkü hale gelmiş. Özellikle bahçeye büyük özen gösteren Azize Hanım, bütün dinlerin kitaplarında bahçe tasvirinin olduğuna değiniyor. Kendisi için de birkaç gün uzaklaşmaktan bile hoşlanmadığı bahçesi büyük önem taşıyor.

Türkiye hakkında kötü söze tahammülü yok
Azize Ethem, her sabah güne bahçıvan kıyafetlerini giyerek ağaçların, bahçenin bakımıyla başlıyor. Ardından internete giriyor ve yabancı basında Türkiye hakkında çıkan haberleri inceliyor. Eğer Türkiye’ye haksızlık eden bir ifade ile karşılaşırsa hemen telefona sarılıyor ve rahatsızlığını dile getiriyor. Türkiye’ye gelir gelmez Türk vatandaşlığına geçen Azize Ethem aslında bir asker çocuğu. Babasını İkinci Dünya Savaşı’nda kaybetmiş. Üniversite çağlarında çocuk psikolojisi üzerine eğitim alıp, özürlü çocuklar alanında uzmanlaşmış. İlk evliliğinden iki çocuk sahibi. S. Arabistan’da bir şirket Azize hanımın çalışmalarından haberdar olup iş teklif edince, kızını ve oğlunu alarak Cidde’ye yerleşmiş. Bu ülkenin önde gelen ailelerine, özürlü çocuklarına nasıl davranmaları gerektiği konusunda bilgiler vermiş.

Sultan II. Abdülhamid’in torununu torunu Selim Ethem de renkli bir karakter. Senelerce Suudi prensinin yanında kaptan olarak çalışmış. Motosiklet hayranı olan Ethem, birkaç defa Cidde’den Londra’ya motosikletle gitmiş, İngiltere’de gazetelerde “Deli Türk” başlığıyla haberleri çıkmış. Sık sık açıldığı denizlerde köpekbalıkları avlamış... Şimdi vaktini daha çok çiftlikte geçiriyor. Bahçedeki atölyede kayıklar yapıyor. Evdeki mobilyaların çoğunda da el emeği var, hemen hepsini kendisi yapmış. Saraylı büyük büyük babasından ona miras kalan bu meziyet masalarda, dolaplarda, sandallarda vücut bulmuş.

S. Arabistan’da tanışan çift 1982’de evlenir. Selim Ethem’i ilk olarak mütevazı bir Lübnanlı olarak tanır Azize Hanım. Gerçi bu kadar fakir bir insanın iyi eğitimli olması, üstelik beş dil bilmesi şaşırtıcıdır; ama Selim Ethem’in buna ses çıkarmaması, durumun farkına varma süresini uzatır. Ta ki aile büyüklerini ziyaret etmek üzere Türkiye’ye gelene kadar. Azize Hanım, evlenme teklifinin ardından Selim Ethem’in kim olduğu hakkında fikir sahibi değildir, bu nedenle İstanbul’a geldiklerinde herkesin onları karşılamasına ve ellerini öpmesine şaşırır. Bilmediği bir ülkededir ve “Herhalde herkes böyle karşılanıyor.” diye düşünür. Azize Ethem, eşinin saray kökenli olduğunu Selim Ethem’in halası ile tanıştığında öğrenir.

Ethem çifti, bir gün evlerinde otururken çevrelerindeki insanların emekliye ayrılıp İngiltere’ye döndüğünden konu açılır. Biz ne zaman döneceğiz diye düşünürken, Selim Bey eşine, “İstersen Türkiye’ye hemen gidebiliriz.” der. Bu ani teklife Azize Hanım’ın cevabı olumludur. Yeşile hasret kalan çift, bu hasretlerini Marmaris’te giderme kararı alır. Ancak, kalabalık, kargaşa ve modern şehirlerin bunaltıcı havasından kaçmak isterken, Marmaris’te onları tam da bunlar beklemektedir. Bir anlamda yağmurdan kaçarken doluya tutulmuşlardır. Çift, kendilerine yaşayacakları sakin bir adres bulmak için yoğun çaba sarf eder ve nihayet ev yapmak için aradıkları arsayı Muğla’nın bir köyünde, bir meyve bahçesinin yanında dere kenarında bulurlar.

Önce geçici bir kulübe yapılır. Selim Bey, kesin dönüş yapmak üzere Suudi Arabistan’a gider. Fakat kaptanı olarak çalıştığı kralın yeğeni, Suudi prensi, Selim Ethem’in pasaportuna el koyunca Türkiye’ye dönmesi mümkün olmaz. Köydeki kulübede tek başına, dillerini bilmediği insanların arasında kalan Azize Ethem’in zor günleri böyle başlar. Azize Ethem, o yılları şimdi yüzünde tebessümle anıyor. “Hayatımda ilk defa yapayalnızdım. Yaz, kış bazen haftalarca, aylarca tek başıma kaldım.” diyor. Köydeki insanlarla nasıl iletişim kurduğunu sorduğumuzda ise bunun hiç sorun olmadığını söylüyor: “Köyde lisan bilmeyen bir insanla iletişim kurmak, büyük bir şehirde çok eğitimli biriyle iletişim kurmaktan çok daha kolay.” Türkiye’deki insanların yardımseverliğinden çok etkilenmiş Azize Hanım, ne zaman sıkıntı yaşasa, komşularının imdadına koştuğunu ve her türlü sorununda yanında olduklarını anlatıyor.

/Tuba Özden

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder